Bediüzzaman Hazretleri, Hanımlar Rehberi isimli eserinde ‘terbiye-i medeniye’ ve ‘terbiye-i Kur’âniye’ mukayesesi yapar. (Bu yüzden başlığımızı ‘iki eğitim sistemi’ şeklinde verdik.) Kur’ân’ın eğitim sisteminin kadına ve aileye huzur ve hürriyet getirdiğini anlatır.
Bu iki eğitim sistemi arasındaki mukayeseyi Risale-i Nur Külliyatının muhtelif yerlerinde farklı şekillerde yapar.
Kur’ân’a muhalif materyalist sefih Batı medeniyetinin beş menfî esas üzerine bina edildiğini söyler:
1. Hak yerine kuvvete dayanır.
2. Hedefi şahsî menfaattir.
3. Hayattaki düsturu mücadeledir.
4. Kitleleri birbirine menfî milliyetçilikle bağlamaya çalışır.
5. Cazibedar hizmetleriyle nefsî arzuları teşvik eder.
Yani, Batı medeniyeti varlık âlemine karşı saldırgan ve sömürücüdür. Adalet, işbirliği, ahenk ve karşılıklı yardımlaşma prensiplerine dayalı değildir. Onun nazarında, insanlar sistemi işler halde tutmak için kullanılan birer makinedir. Bu bakış açısı kadınlar için de söz konusudur.
Kadına eğitim imkânları arttırılır. Bunun sebebi, büyük ölçüde ekonomiktir. Kadınlar, nüfusun yarısını teşkil ettiklerinden sistemin onlara ihtiyacı vardır. Kadınların evlerindeki anne, eş, ev kadını kimliklerini bırakıp, tüketim ekonomisi içinde daha aktif bir rol oynamaları, çalışma hayatına girmeleri gereklidir. Her ne kadar feministler kadının “sömürülmesi”ni protesto ediyorlarsa da, gerçekte Batılı hükümetler tarafından desteklenmelerinin asıl sebebi budur.
Onun, üretici ve tüketici olarak erkekle eşitlik peşinde koşması ve böylece sistemi işler halde tutması için eğitilmesinin hedeflenmesi dengeleri bozar. Kadın kimliğinin üretici makine olarak tanımlanmasının, kadın için müsbet sonuçlar getirmesi mümkün olabilir mi?
Kadınlar bu şekilde evlerinden koparılırken, geleceğimizin ümidi olan çocuklar ihmal edilir. Anneler çocuklarını kreşlere, anaokullarına, devlete teslim ederler. Evet, kadınlar daha çok eğitim görürler, ama çocukların bundan bir kazancı olmaz. Kadınlar annelik vazifesinden mahrum kalır, çocuklar düzenli bir aile hayatı yaşayamadan büyürler.
Neticede, çocuklar arasında şiddet, uyuşturucu alışkanlığı, içki ve suç yayılır. Böylesi gençleri olan bir toplumun gelecek için ne ümidi olabilir ki?
KUR’ÂN MEDENİYETİNDE KADIN
Batı medeniyetinin menfî esasları sebebiyle, kadının artan bilgi ve tahsili ne kendisine, ne de topluma müsbet bir katkı sağlamazken, İslâm medeniyetinde tam aksi geçerlidir.
Kadın önce kendinin Rabbine karşı kulluk vazifelerini öğrenip yerine getirmelidir. Zaten, kadın araştırmak, öğrenmek ve bilgi edinmek için yaratılıştan gelen bir ihtiyaç ve arzu içindedir. Yaratılışıyla ilgili diğer kanunlar ise, kadınların anne ve eş olmalarıdır. Kadın erkeğin himayesine muhtaçtır.
İslâm gerçekten kadını ilme teşvik eder. Kendisini evine, çocuklarının eğitimine, kocasının ihtiyaçlarına tahsis etmesini; böylece bütün hayatını ailesine hasretmesini ister. Bunlar kadının görevleri, aynı zamanda da ihtiyaçlarıdır. Çünkü kadın bu görevleri yerine getirecek şekilde yaratılmıştır. Görevler arasında çelişki yoktur, tamamlayıcılık vardır. Nitekim kadının en büyük sorumluluklarından biri, çocukları karşısında söz konusudur ve bu mes’uliyet çocuğun maddî ve hissî ihtiyaçları ile sınırlı değildir. Onun her seviyede eğitimini de içine alır. Bu da kadını İslâmî bir eğitim ve öğrenme ihtiyacıyla karşı karşıya bırakır. Şüphesiz, daha iyi eğitim görmüş bir anne, çocuklarına çok daha mükemmel ve faydalı terbiye verecektir.
HÜLÂSA
Dinimiz getirdiği prensiplerle bu ve diğer sayısız yaratılış kanunu arasında mükemmel bir dengeye ulaşmanın yolunu gösterir. Böylece hiç kimsenin —ne annenin, ne çocuğun, ne eşinin, ne de başka birinin— hakları ihlâl edilmemiş olur.