(19-22 Mayıs tarıhleri arasında İzmir’in koordinatörlüğünde düzenlenen Barla okuma programından gönül aynamıza yansıyanlar)
Üstadımızın ifadeleriyle başlayalım söze: Aziz, sıddık kardeşlerim! Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, âkıbetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet bazan bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarfeder. Şimdi bu acib, dostsuz zamanda samimî kırk-elli dostunu birden bir-iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakikî bir teselli alıp vermek; elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz.” (Şualar)
Bu hali hakkal yakin yaşadık Barla’da elhamdülillah. Bu dava öyle tatlı, öyle güzel, öyle muhteşem ki “Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir” diyor ya Üstadımız, bunu en derin hislerle hissettik Barla’da...
Risale-i Nur’lardan akan tatlı bal şerbetlerini içiyorduk yudum yudum. Kur’an güneşinden lemaan eden ışıklar ruhlarda mâkes buluyordu. Okunan dersler kalplerde, gönüllerde, ruhlarda ameliyat-ı cerrahiye yapıyordu âdeta, adını koyamadığımız olumsuz duygularımızın ve hislerimizin şefkatle ve Kur’an’ın elmas kılıncı ile incitmeden nasıl tedavi edildiğini müşahede ediyorduk...
Sanki kardeşler birbirimizle kalben ve hayalen konuşuyor gibi, birinin içinden geçirdiği en ufak bir niyetini bile, bir diğeri cevaplıyor gibi istihdam ediliyorduk, bir vücudun azaları gibi olmuştuk.
Kalplere gönüllere nur akıyordu adeta. Cennet bahçesinde okunan Cennet bahsinde kuşlar eşlik ediyor, Üstadın evinde okunan derslerde sanki üstad konuşuyor ve âlemi fethediyorduk...
Kabristanda münacata durduk üstadımızla. “Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kàliyle bağırarak derim: “El-Aman el-Aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni günahlarımın hacaletinden kurtar!” diye af diledik merhametli Rabbimizden.
Çam dağında üstadımıza ve Mübarek Süleyman’a sıcak ekmek ikram eden Rabbimiz, bize de gül kokulu lokumkar ikram ediyordu. Çogu Barla’ya ilk defa gelen safî kalpli nesli cedid genç kızlarımızın mübarekiyetine binaen mazhar oluyorduk bu ikramlara.
Taşıyla toprağıyla mübarek belde olan Barla’nın kuşları, koyunları, kedileri, çınar ağacı adeta her taşı toprağı konuşuyordu bizle.
Uhuvvet muhabbet duygularıyla şevk alıp şevk verdik, daha oradayken özlemeye başlamıştık Barla’yı ve birbirimizi.
Risale-i Nur da okuduğumuz, işlerin kolaylaşmasına dair bahisleri bizzat yaşıyorduk... Mesela ben bu yolculuga niyetlenip Almanya’dan gelirken o kadar kolaylıklarla karşılaştım ki. Uçak biletimden tutun Barla’ya ve Almanya’ya geri dönüşe kadar adeta akıyordu kolaylıklar.
Ayrıca candan gönülden, güler yüzü tatlı sözü ile ev sahipliği yapan İzmir’li kardeşlerimizden de bahsetmeden geçmeden olmaz.
Her yönden hizmetlerini tebrik ediyoruz. Hele dönerken uğradığımız Döne teyzemizin cömertliği ve misafirperverliği bizi mest etmişti, acı tarhana çorbasının tadı hala damağımızda...
Bütün bunlar bereket ve ikram-ı ilahi değil miydi?
Rabbim bu yolda bizi ihlasla istihdam eylesin ve dostlarla mübaşeret etmeyi,uhuvvet ve tesanüdümüzü daimi kılsın. Amin.