Günahkârız
İslâm âlemi olarak günahkârız. Günahımızın cezasını kâfirler ve kâfirler hesabına çalışan dünya kadar zındıka komitesi veriyor: Dövülüyoruz. Ağlayanımız yok!
Yaklaşık 200 yıldan beridir bu zaafiyetimiz devam ediyor ve giderek ağırlaşıyor. Belki son raddeye geldi. Oysa biz böyle miydik? Üstad Hazretleri “Rüya hacda sükût etti.”1 diyor zaRüya hacda neden sükût etti? Diğer ibadetlerle haccın farkı nedir?
Çünkü diğer ibadetlerde de içtimaî yön bulunmakla beraber, hac tamamen içtimai bir ibadet. Hacda kardeşlik, kucaklaşma, kaynaşma, fikir ve hedef birliği, el ele verip çalışma, İslam toplumlarının temel meselelerini görüşme gibi zorunlu içtimaî hususlar mevcut. Bu yönleri ihmal ettiğimizde, hacca gidip şeytan taşlamanın bir anlamı kalmıyor.
Çünkü âlem-i İslâm’daki şeytanı taşlayamıyoruz. Buna gücümüz yetmiyor.
Henüz Musibetteyiz
Oysa Üstad Hazretleri diyor ki:
“Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu.”2
Dur bir dakika!
Bu Birinci Dünya Harbi’ndeki cezamızı Üstad Hazretleri şöyle yazdı: “Yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene oruç tutturdu. Ondan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik, O da bizden müterakim zekâtı aldı.”
Namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin ihmali musibet celp ediyordu. Namaz kılmayınca dağlarda, derelerde yüz üstü süründürdü. Oruç tutmayınca ekmek vermedi, aç bıraktı. Zekât vermeyince birikmiş zekâtımızı musibet yoluyla aldı.
Bakar mısınız, biz henüz musibetteyiz. Yani namaz, oruç ve zekât ibadeti konusunda bile notumuz henüz kırık. Bir anket yapılsa âlem-i İslam’da namaz kılma, oruç tutma ve zekât verme oranı nedir acaba? Her halde yüzde on’un altındayızdır. Çünkü halimizden belli değil mi? Mesela zekât verilse âlem-i İslam’da hiç fakir kalır mı?
Haccı İhmal Ediyoruz
Oysa hac ibadetindeki ihmalimiz musibeti de değil, zaten gazap ve kahrı celb ediyordu. Bunu biz, Allah muhafaza henüz görmedik. Ancak, iki yüz yıldan beri bir adım olsun neden ilerlemedik ve neden ehl-i küfür önünde aciz duruma düştük; bu anlaşılıyor.
Hacdaki ihmalimiz Allah’ın gazabını ve kahrını celb ediyor. Hac yapmıyor muyuz; yapıyoruz aslında. Hacda Kâbe’nin içi, dışı, revakları, eyvanları, altı, üstü, vs. tıklım tıklım. İnsan kaynıyor. Herkes ibadette. Herkes tavafta ve sa’yde.
Ama haccı ihmal ediyoruz. Ve bu, gazabı ve kahrı celb ediyor. Hâlâ mı? Evet, maalesef!
Bu, çok ağır bir netice!
Çünkü bizde hac var; ama olmayan şunlar: “Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâm’ı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.”
Kâfir bizi soymuş, soyutlamış! Görünürde ibadetini yap; ama ileri gitme, demiş! Biz de “tabi efendim, hiç merak etmeyin siz” demişiz gibi.
Bunlar için, herhalde daha zaman var! Daha bir hayli uyanış gerekiyor. Cemiyetin uyanması, öyle insanın ha diye uyanmasına benzemiyor.
Allah hayretsin. Allah âlem-i İslâm’a yardım etsin. Ama durumumuz hayli vahim.
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, Sünuhat, s. 360.
2- Age., s. 360.