Salih Sütçüoğlu: “Mehdi’nin kılıcı bütün dünyayı dolaşır rivayetini açar mısınız?”
Hüküm, İlmin Eline Geçecek
Kılıç, ilimden kinayedir. Ahir zamanda ilim, kılıcın yerini alacaktır. Bediüzzaman bunu, “Nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.” 1 sözleriyle açıklamıştır.
Öte yandan, deccal de işini ilimle yapacaktır: “Süfyan büyük bir âlim olacak, ilimle dalâlete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi olacaklar.” 2
Her iki şahıs da zamanın ilme ve fenne döküldüğü ahir zamanda gelecektir. Dolayısıyla haberleşme ve iletişim kanallarını her iki şahsın veya her iki şahsın şahs-ı manevilerinin de kullanacağı âşikârdır.
Deccal’in ilmi, hakikatsiz felsefenin yavelerinden ve ulema’üs-sûu’n fetvalarından ibarettir. Deccal hakikatsiz felsefe cerbezeleriyle insanları dalâlete atar. Ulema’üs-sû da bunlara fetvacı olur. Fetvalarla suret-i haktan gözüken bu zırvalar kitleleri aldatır. Kitlelerin ona katılmasıyla büyük bir güç elde edilir. Deccal bu güçle, Hazret-i Mehdî’nin (as) ilmiyle savaşır.
Radyo Halletmiştir
Ama Hazret-i Mehdî (as) mahkûmken de konuşur. Kılıcı hakikî ilim olması hasebiyle dört duvarı aşar, ilgili zekâ tarlalarını bulur, bütün ülkelere ulaşır, içeride deccalin gücüne ve yavelerine karşı, dışarıda ise inkâr-ı Ulûhiyet fikrine karşı savaşır.
Bu rivayetten, bir Ehl-i Beyt âlimi olan 3 Hazret-i Mehdi’nin (as) ifade ettiği, tadat ettiği, savunduğu, ispat ettiği ve ulema’üs-sûu’n fetvalarını susturduğu ilminin bütün dünyaca bilineceğini, duyulacağını ve dijital da dâhil bütün iletişim kanalları ile dünyaya hızla yayılacağını çıkarmak mümkündür.
Rivayetler ahir zamandaki bu iletişim zenginliğine deccal üzerinden de işaret ediyor: “İslâm Deccalı öldüğü vakit ona hizmet eden şeytan, İstanbul’da Dikilitaş’ta bütün dünyaya bağıracak 4 ve herkes o sesi işitecek ki, “O öldü.” Yani pek acip ve şeytanları dahi hayrette bırakan radyoyla bağırılacak, haber verilecek.” 5
“Deccâlin çıktığı vakit, umum dünya işitecek” olan kaydı, telgraf ve radyo halletmiştir. Kırk günde gezmesini de, merkebi olan şimendifer ve tayyare halletmiştir. Eskiden bu iki kaydı muhal gören mülhitler, şimdi adi görüyorlar. 6
Henîen Leküm
“Deccal çıktığı gün bütün dünya işitir ve kırk günde dünyayı gezer ve harikulâde bir eşeği vardır.” 7 Rivayetini Üstad Hazretleri şöyle tevil ediyor:
“Deccal zamanında vasıta-i muhabere ve seyahat o derece terakki edecek ki, bir hadise bir günde umum dünyada işitilecek. Radyo ile bağırır, şark-garp işitir ve umum ceridelerinde okunacak. Ve bir adam kırk günde dünyayı devredecek ve yedi kıt’asını ve yetmiş hükümetini görecek ve gezecek” diye, zuhurundan on asır evvel telgraf, telefon, radyo, şimendifer, tayyareden mu’cizane haber verir.” 8
Hazret-i Mehdi de, Deccal de eşhas-ı âhirzamandandır. Bediüzzaman’ın tevillerinden anladığımız, âhir zaman şahısları geldiği vakit haberleşme ve iletişim açısından dünya adeta eski çağlara göre harika imkânlara sahip olacak. Başta bütün dünyaya sesini işittiren radyo, telgraf, telefon, nakil vasıtası olarak da harikulâde eşeğe bedel şimendifer, tayyare, otomobil gibi araçlara sahip olacak. Bu araçlar dünyayı bir köy haline getirecek.
Şimdi bu araçların da geliştirildiğini, dünyayı köy olmaktan çıkarıp, adeta ev kıldığını görüyoruz. Önce televizyon, sonra internet dünyası, sosyal medya ve çeşitli sosyal dijital platformlar artık dünyayı bir evin içine sığdırmış bulunuyor.
Dijital platformlarda Risale-i Nurlar’ın ve Risale-i Nurlar’ın naşir-i efkârı Yeni Asya Gazetesi’nin iki yüzden fazla dünya dilinde izlenmesi ve okunması, Üstadımızın “henîen leküm” sadâsını işiteceğimizi müjdelediği 9 böyle muştuların habercileri olsa gerektir.
Elhamdülillahi haza min fadli Rabbî.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 296. 2- İmam-ı Gazalî, İhya-yı Ulumiddin, 1/59. 3- El-Havivü’l-Fetava, İmam-ı Suyuti, 2/58; en-Nihaye, İbnü’l-Kesir, 1/36; Siracü’l-Münir, 3/409. 4- Müslim, Fiten, 34. 5- Şuâlar, s. 612. 6- Sözler, s. 384. 7- İbn-i Kesîr, Nihâyetü’l-Bidâye ve’n-Nihâye, 1:106; İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, 7:495-500. 8- Şuâlar, s. 621. 9- Eski Said Dönemi Eserleri, (Münâzarât), s. 193.