Naci Tepir: “Günümüzde seferîlik olur mu? Savaş yok, mecburi bir durum yok; yine de geçerli mi? Yol mu esas alınmalı, mesafe mi? Üstad Hazretleri seferî kılmamış derler. Buna ne dersiniz? Sadece ihtiyacımız olduğunda seferî kılsak, diğer zamanlarda tam kılsak olur mu?”
Sefer Varsa Seferîlik Vardır
nce söylemeliyiz ki: Günümüzde seferîlik olmaz denmez. Çünkü İslâm kıyamete kadar bakidir. Hükümleri daimîdir. Sefer varsa, seferîlik de vardır. Çünkü seferde kolaylaştırıcı dokunuşlara ihtiyaç vardır. İslâmiyet kolaylık dinidir. Seferde bu hükümden yararlanılabilir.
Seferîlik aleyhine de olunmaz. Düşüncemizde mübalağa etmeyelim. Her şeyi tadında bırakmalıyız.
Mesafe konusunda Bediüzzaman şöyle diyor: “Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim te’hir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez. Belki kaide-i şer’iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir.”1
Yani, seferde namazı kısaltmak ve takdim ve tehir meseleleri nakil vasıtalarına göre olmaz. Çünkü nakil vasıtaları bir kararda değildirler. Hızlı gideni var, yavaş gideni var, uçanı var, kaçanı var... Ancak sabit olan mesafeye göre olur. Şeriat buna göre hüküm vermiştir.
Günah Olmadığı Gibi Mekruh da Değildir
Fakat seferde ihtiyaç yoksa namazı tam kılmak günah olmadığı gibi, mekruh da değildir. Çünkü burada emre itaatsizlik yoktur. Konuyla ilgili emir şöyledir:
“Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size bir kötülük etmesinden korkacak olursanız, namazdan kısaltmanızda size bir günah yoktur.”2
Bu âyette seferde ihtiyaç varsa namazı kısaltmaya izin verilmiştir. İhtiyacı olmayıp da namazı kısaltmayanlara günah işledikleri veya ibadetlerinin mekruh olduğu söylenmez. Nitekim Şafîi mezhebinde namazı kısaltmak kişinin tercihine bırakılmıştır.
Hanefî mezhebine göre mekruh olan, yolda namazı kısaltmaya izin verilmişken, verilen bu genişlikten bilhassa dar zamanlarda yararlanmayıp darlık ve zorluk içinde namaz kılmaktır. Çünkü insan kendisini namaza veremeyecek, içinde bulunduğu yol endişesi, korku ve tehlike gibi zorluklar namazdaki huzurunu bozacaktır.
Nitekim abdest bozma ihtiyacı varken namaz kılmak da, akşam yemeği hazırken namaza durmak da yine bundan dolayı mekruhtur. Çünkü abdest bozma ihtiyacı hisseden kişi namazda huzursuz olacağı gibi, aç kişi de namazda yemekle meşgul olacaktır.
Bu örneklerde olduğu gibi, kezâ, otobüsü kaçırma endişesi yaşayan seferî birisinin, bu sırada namazını kısaltmayıp tam kılması yol endişesini artıracağı ve namazdaki huzurunu bozacağı kesindir.
Esas Olan Namazı Kılmaktır
O hâlde seferde ihtiyaç varken bu Kur’ân’ın izninden yararlanmalıdır. Fakat kişi yolda endişe yaşamadığında veya varacağı şehre vardığında, söz gelişi, Ankara’dan Isparta’ya geldiğinde Isparta’da kaldığı bir haftalık süre içinde ihtiyaç hissetmediği zamanlarda namazını tam kılabilir. Bunda hiçbir sakınca ve günah yoktur. Mekruh da değildir.
Namazını dilerse tam kılabilir ve tam kıldığı takdirde namazı sahihtir.
Bu kişinin, sefer illeti varken, ruhsatın kendisi için devam ettiğini bilmesi yeterlidir. Çünkü ihtiyaç hissettiğinde baş vurma hakkı saklıdır.
Öte yandan Şafiî mezhebinde seferîlik on beş gün değil, dört gündür. Hükmü de caizdir. Dolayısıyla Bediüzzaman seferde namazı kısaltmamışsa, caiz hükmüne değil, azimete uymuştur.
Hanefî mezhebine göre ise azimet olan, seferde namazı kısaltmaktır; tamam. Fakat ihtilaflara takılmamak lâzım. Dört kılındığı zaman da son iki rekâtı nafile olmaktadır.
Son söz: Esas olan namazı kılmaktır.
Dipnotlar:
1 Barla Lâhikası, s. 430.
2 Nisa Suresi: 101.