Daha bir hafta önce "dün terörist başının yoldaşları olanlar şimdi ABD’nin uşağı olmuşlar" diyen Bahçeli’nin, “Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun” çıkışını en son “DEM Öcalan’la görüşsün” önerisiyle yenilemesi dikkat çekici.
Her ne kadar hâlen Bahçeli’nin “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan terörist başı, terörün bittiğini, PKK'nın lağvedildiğini ilân etsin” teklifinin AKP’nin hoşuna gitmediği, Cumhurbaşkanı’nın “teklif”i ağzına almadığı” ileri sürülerek özellikle iktidar mahfilerinden farklı yorumlar gelse de ortakların terörist başı aracılığıyla terör örgütü üzerinden “yeni açılım projesi”nde buluştukları kanaati kuvvetleniyor.
Daha önce “gövdesini bu işin altına koydu” dediği Bahçeli’nin “DEM’e Öcalan çağrısı”na dair partisinin grubunda "Sayın Bahçeli cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur” övgüsünü tekrarlayan Cumhurbaşkanı’nın “uyum ve eşgüdümle meseleyi tüm yönleriyle hassasiyetiyle yürütüyoruz” ikrarı vaziyeti ortaya koyuyor.
“TAM MUTABAKAT”LA MECLİS’TEN KAÇIRILAN TERTİP
Görünen o ki “cumhur ittifakı” partileri “iş bölümü”yle “farklı roller” üstlenmiş; iktidardakiler, adı konmayan “yeni açılım”ı, her fırsatta “PKK Meclis’te”, “terör örgütünün siyasetteki uzantısı” tahkirinde bulundukları DEM’e yüklemişler.
Bir defa daha Meclis’ten kaçırılan “proje”yi Erdoğan’la “tam bir mutâbakat”la ihale alan Bahçeli, “çözüm”ü, kapatmadığı için Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını, seçilmiş milletvekillerinin maaşlarıyla yasa gereği Hazine yardımının kesilmesini salık verdiği iki buçuk milyon oy almış Meclis’in üçüncü partisinin terörist başı ile görüşmesine havale etmiş.
Aslında 2019’da yenilenen yerel İstanbul seçimlerinde İmralı’ya gönderilip terörist başından “AKP adayının desteklenmesi mektubu”nu getiren ve daha önce Erdoğan’a “Öcalan’la diyalogla çözüm”ü tavsiye eden malum akademisyenin “Devlet mi talimat verdi?” sorusuna “Bu mektubu devletsiz açıklayamazdım; Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde beni İmralı’ya götüren irade bu açıklamayı yapmamı istedi, ben de buna uydum” ifşası kumpası ele veriyor; “bir akademisyen” yerine, bir siyasî parti “maşa” olarak kullanılıyor.
“Sürec”in en çarpıcı çarpıklığı, zâhiren “müstenkif” gözüken Saray’ın perde altında “ciddî işbirliği”nde bulunması. Kapalı kapılar arkasındaki “gizli pazarlıklar”da Meclis’le demokratik muhalefet bir defa daha devre dışı bırakılırken, Cumhurbaşkanı’nın “Sayın Bahçeli'nin tarihî çağrısından sonra her iki yapı da aynı kafadan olduğunu göstermiştir” yakınmasıyla “tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor” ifadeleriyle örtülü tehditlerin şantaj savrulması.
Bu durumda “terörist başının Meclis’te konuşturulması”ndan dem vurulurken, peşinden daha birkaç ay önce savcılıklardan “temiz kağıdı” alıp seçilen muhalefete mensup belediye başkanlarının uyduruk “gerekçeler”le görevden alınıp yerlerine tam bir partizanlıkla Saray’ın emrindeki memurların, aynı mahalde seçimi kaybetmiş iktidar partisi adaylarının atanması çelişkisi, “uzlaşılan ortak vizyon”la kotarılacak “tertib”i ele veriyor.
“REY-İ VAHİD”İN TAHKİMİYLE “FEDERATİF TEFRİKA”
Anlaşılan, demokratik muhalefetin dışlandığı vasatta sözkonusu “proje”yi halkın kanıksaması süreci işletiliyor. Kayyım atamalarının durdurulması, belediye başkanlarının görevlerine iâdesi ve “partiyi kapatma davası” şantajının askıya alınmasının yanısıra “anadilde eğitim” gibi DEM’lilerin propagandada istimal edecekleri bazı gözboyama “kıyaklar”ın sunulması katakullisinin amacı bu.
Anlaşılan, Türkiye’nin başta ekonomik çöküş olmak üzere fevkalâde sorunları örtbas edilip ötelenerek gerçek gündem sabote edilirken, Öcalan’ın salıverilip ev hapsine alınması karşılığında DEM destekli “Anayasa değişikliği” ile Erdoğan’ın ömür boyu koltukta kalmasıyla “tek kişilik otoriter rejim”in tahkimini esas alan “Amerikan-İngiliz-İsrail projesi”ne işlerlik kazandırılıyor.
Özetle “iç cephe”de “özerklik” paravanında “özerk bölgeler”le “federatif sistem”e zemin hazırlanıyor. CIA eski Türkiye şefi Paul Henze’nin 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu “Türkiye raporu”nda ifşa edilen “Türkiye’nin de ‘federatif sistem’le bölünüp parçalanması için öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan ‘başkanlık rejimine (tek kişilik yönetime)’ geçmesi; eğer o ‘bir kişi’ bu konuda tereddüt ederse, Irak’ta olduğu gibi ‘bir kişi’ üzerine kurulmuş yapıyı yıkmanın Amerika için sorun olmayacağı” önerisiyle BOP patentli “CIA kirli plânı”yla işgalci emperyal ecnebilerin “tefrika fitnesi projesi” devreye sokuluyor.1
Ve bütün bu olup bitenler, Bediüzzaman’ın beyanıyla “her tarafa çevrilmeye müstaid [uygun], rüzgârın her tarafa çevirebileceği bir ince tel zâfiyetindeki rey-i vâhid-i istibdadın [tek şahıs istibdadının]” tehditlere teşne olarak he türlü şantaja ve tâvize gelebileceği ikazının haklılığını teyid ediyor.2
“Proje”nni “dış cephe” tefrika fitnesi ise tam bir felâket!
Dipnotlar:
1- gundeminiz.com, 27.2.17., 2- Münazarat, s. 38-40.