Farkında olsak da olmasak da her sabah büyük bir gelişme olur dünyamızda. Her şeyiyle yeni bir dünyaya açarız gözlerimizi.
Durun! Öyle mi gerçekten? Uyanır mıyız her şeyiyle? Ne kadar uyanırız, meselâ ne idik, ne oluruz uyanınca?
Şuur, bedendeki hayatı hissetmeye başlar uyanınca. Uyanınca gonca gonca açılır hayat safhaları. Şuur, her tarafı donatılmış nimetler içinde bulur kendini.
Bu öyle bir uyanmak ki, âdeta kâinatın dürülüp büküldüğü muhteşem sarmal bedenimiz, bütün bir varlığı ile yeni bir güne başlar.
Göz, kulak, beyin, bütün uzuvlar el ele uyanışa geçerler. Kapsamı kavranamayan, ifade edilemeyen büyük bir yardımlaşma görünür hâle gelir.
Olağanüstü gelişmeler derin bir sessizlik içinde olur biter. Göz önünde mu’cizevî gelişmeler yaşanır. Bebekler, çocuklar, gençler ve herkes doğar küçük ölümden hayata.
Yeni bir gün başlar, olağanüstülükler harika normallikler içinde geliştiği için kimse hayret secdelerine kapanmaz. Gözlerini açıp, “Hayırlı sabahlar!” diyerek geçiverir hayata kolayca.
Önce zihin uyanır, bilinçli tercihler uyum içinde ilerler hayata. Sonra parmaklar gözleri oğuşturur şöyle şefkatlice. Ardından sarmal aşama aşama gelişmeye, genleşmeye başlar.
Böylece ‘uyanmak’ gerçekleşir. Beden organları hayata doğmanın, uyanmanın huzurunu duyar içinde. “Hayat faaliyet ve harekettir” hakikati hâlen yaşanır.
İnsanın uyanması ne güzeldir.
Hatadan, yanlıştan, nefsin oyunlarından, gafletten uyanması ne muhteşemdir insanın.
Duyguların an be an kaneviçe nakışları gibi yüze, göze, söze yansıması ne güzeldir.
Aklın, kalbin, vicdanın devrede olmadığı bir güne başlamaya uyanmak denir mi? Yoksa bu derin gaflet uykusu mudur? Peki bugün nasıl uyandık? Neyden, neye uyandık? Ne idik ne olduk meselâ?
Yani uyandık mı? Şimdi girsek kabre uyanmış olarak mı gireceğiz? Rabbimiz bizi uyanmış olarak mı kabul edecek?
“Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler!” hitabı sizce kimin içindir?
Düşünmeye değer!