''Avusturya eğitim sisteminde eğitimi önemseyen bir takım kurallar dikkat çekici. Eğitim çağındaki kız çocukların kılık kıyafet düzenlemesi ile ilgili olarak kız çocuklarının kısa etekle, vücut hatlarını belli edecek şekilde tayt gibi dar kıyafetle veya eğitim ortamında dikkati dağıtacak şekildeki giyim kuşamla okula gelmemesi noktasında velilerin görüşlerine başvurulmuş ve Hıristiyan, Müslüman ve diğer inanç mensupları veliler, hep birlikte bu uygulamaya parmak kaldırarak onay vermişler.”
Avusturya Okuma Programı Notları - SEBAHATTİN YAŞAR - 2
GİRİŞ:
Yılbaşı eğlencelerinde taşkınlığa yer yok
Yine ilginç olan bir şey de, yerleşim yerinin küçük bir kasaba olmasının da etkisiyle, yılbaşı etkinliklerinin hiçbir gerilime, taşkınlığa sebebiyet vermeden, belli bir zaman dilimi içerisinde görsel bir şölen halinde havaifişek patlamaları ile bir şenlik havasında tamamlanması dikkat çekici idi. Yani alkol, bira gibi tüketimlerde de öyle zannedildiği gibi bir taşkınlık halinin görülmemesi, kavga gürültü gibi durumların yaşanmaması Müslüman ülkelerdeki manzaralara bakınca düşündürücü idi. Yani siz eğlenirken birileri üzülmüyor, ezilmiyor ve eziyet çekmiyordu. Bırakın insanları, tabiat varlıklarının, kuşların, hayvanların hak ve hukukları gözetilerek, onların hayat hakları yasal güvence altına alınmış ve oturmuş bir uygulama kendini gösteriyor. Nitekim Grünburg’un ortasından geçen nehirde balıkları izinsiz, ruhsatsız avlamak yasak. Kuşlara, kedilere, köpeklere ve diğer hayvanlara zarar vermenin oldukça ciddi cezaları var. Yine nehir üzerinde ördeklerin sürüler halinde uçuyor olduğunu görmek, onların yaşam alanlarındaki hürriyetlerini akla getiriyor. Diğer taraftan eşimle birlikte sabah yürüyüşleri esnasında dikkatimizi çeken bir şey de, insanların ev eşyaları, kıymetli denebilecek alet edavatları hemen yolun kenarında orta yerde duruyor. Yani hırsızlık gibi bir vakıanın çok görülmemesi, ortamın güven durumundan haber veriyor. Eşyalar için kilitler kullanmaya, koruma odaları yapmaya, kameralar yerleştirmeye ihtiyaç duyulmuyor. Tabii biraz da hayat standartlarının birbirine yakın olması işin başka bir veçhesi.
Ahlak kuralları olmadan eğitim olmaz
Bir de burada karşılaştığımız bir ilginç anekdot da, Avusturya eğitim sisteminde eğitimi önemseyen bir takım kuralların varlığı oldu. Hanımlar tarafından gelen bir bilgi ve belgeye göre, okullara gelen yazıda, eğitim çağındaki kız çocukların kılık kıyafet düzenlemesi ile ilgili idi. Bu yazı da -sonra Türkçe’ye de çevirdiler- kız çocuklarının kısa etekle, vücut hatlarını belli edecek şekilde tayt gibi dar kıyafetle veya eğitim ortamında dikkat dağıtacak şekildeki giyim kuşamla okula gelmemesi noktasında velilerin görüşlerine başvurulmuş ve Hıristiyan, Müslüman ve diğer inanç mensupları veliler, hep birlikte bu uygulamaya parmak kaldırarak onay vermişler. Yani burada eğitim ortamının bir takım sağlıklı kurallarının olması, eğitimin sağlıklı ve verimli yapılmasının gereğidir anlamında bir değerlendirme yapılıyor.
Ve okuma programımız başlıyor
Programımızdan bir gün önce mekanımıza ulaştık. Vakfımızın ortamı oldukça güzel. Program için hazırlıklar yapılmış. Buzdolabı içindekiler bu hazırlıkların en belirgin göstergesi. Eşyalarımızı yerleştirip, yarın başlayacak programımızla ilgili kardeşlerle bir oturum yapıyoruz. Planlanan şekilde ertesi akşam programımız başladı. Yatsı namazını kılınıp, namaz tesbihatından sonra, namaz dersinde Hizmet Rehberi’ni sırayla okuyoruz. Sonrasında müzakereli dersimiz başlıyor. Müzakereli ders sonrasında çaylar, ikramlar devreye giriyor. Tabi yapılan dersle ilgili veya diğer konularda karşılıklı muhabbet safhası başlıyor. Özellikle bu zaman dilimi dersin hayata uygulaması veya hayatta karşılaşılan zorlukların nasıl aşılması gerektiğine dair tecrübeler paylaşılıyor. Günlük dersler böyle bir konseptte gerçekleşti.
Ders konuları ihtiyaç duyulan gündemlere göre seçilmelidir
Akşamları yapılan müzakereli derslerimizde konu Risale-i Nur eserlerinden seçilen ve özellikle de günlük hayatta ihtiyaç duyulan mevzuları mütalaa etmek şeklinde oluyor. Bu çerçevede bizim programa giderken çalıştığımız konular olarak; Risale-i Nur eserlerinden daha fazla istifade etme yolları, Sünnet-i Seniyeyi hayatımıza daha aktif nasıl katabiliriz, Kur’an’ın bir emri olan meşvereti aile, iş ve hizmet hayatımızda nasıl daha etkin uygulamalıyız ve bu konuda nelere dikkat etmeliyiz, Risale-i Nur eserlerinde Bediüzzaman’ın yüzü aşkın yerde ele aldığı tesanüdü nasıl aramızda güçlü kılabiliriz ve bu konuda Nur talebelerinin ve Bediüzzaman’ın uygulamaları nelerdir, ihtiyat nedir ve nasıl uygulanır gibi pek çok konular ele alındı ve müzakere edildi.
Gençlerin akranlarıyla programlar yapılmalıdır
Derslerimizden birisini sadece gençlerle yaptık. Önce gençler tanıştık. Neler yaptıklarını, eğitim hayatlarını, hayatlarında ne gibi aktivitelerin olduğunu, nur medresesi ile olan bağlarını konuştuk. Biraz sohbet gelişince, kendileri dinlenince, ortamı daha rahat ve güvende hissettiklerinden kendilerini daha rahat ifade ettiler. Kitap okuma alışkanlığının zayıf olduğu anlaşılıyor. Ama aralarında idealist gençler de var. Şu net ki, her gencin farklı bir güçlü tarafı var. Oradan bakınca her genç özel ilgiyi hak ediyor. Bir de buradaki okullarda ikinci sınıf vatandaş gibi bir durumun hissettirildiği ve öğretmenlerin kendilerini hep daha alt mesleklere yönlendirdikleri ifade edildi. Bazen eğitimcilerin bu tür olumsuz adımları ters teperek, gençleri olumluya motive ediyor ve onların istediği gibi değil, kendi istediği doğrultuda ilerlemeyi netice veriyor. Bir anlamda olumsuz tutumlar gençlerde kamçı oluşturuyor.
Gençlere, Avusturyalı gençlerde okuma alışkanlığı nasıl diye sorduğumda ise, onların ailelerinin çocuklarının eğitim işini daha ciddiye aldıklarını, kitap okuma konusunda velilerin işi takip ettiğini, çocuklarının yaşlarına uygun kitap seçimlerini, okuma takiplerini disiplinli şekilde yaptıklarını ifade ettiler. Yani Avrupalılar, Türk vatandaşları çocuklarının okuma ve dini kimlikli kültürlerini yaşamak gibi konulardaki disiplinini baskı olarak değerlendirirken, kendilerinin çocuklarının yetişmesi noktasında disiplini ihmal etmiyorlar. Yani onlar yapınca disiplin, Müslümanlar yapınca baskı oluyor. Garip bir çelişki. Biz yine de çocuklarımıza iletişim yaklaşımlarımızı, metot hatalarımızı dikkate alarak, azaltmalıyız.
Güzel olan şu ki, artık burada yaşayan Müslüman gençler adaptasyon noktasında çok bir zorluk çekmiyorlar. Dil problemli yok, şartlarını biraz zorladığında özel okullarda kabiliyetli olduğu alanlarda eğitimini sürdürebiliyorlar. Bu da yakın gelecekte bu gençlerimizin bu ülkelerin içinde değişik alanlarda söz sahibi olacağı ve o ülkelerin geleceklerinde etkin konumda olacaklarını gösteriyor. Belki biraz daha dikkat edilmesi gereken şey, kız ve erkek çocuklar için sağlıklı bir dini eğitimin şartlarını oluşturmak ve kendi Müslüman kimlikleriyle iftihar ederek yaşayacakları bir bilgi, tecrübe altyapısını onlara kazandırmaktır. Bu da ebeveynin konuyu ciddiye almalarıyla mümkün olacaktır.
Derslerde ele aldığımız konular içerisinde gençlerin Nur medresesine daha etkin gelmesinin önündeki engelleri tespit etmek ve gerekli tedbirleri almak ve aile hayatında eşlerin fıtraten konulmuş rollerini gerçekleştirmelerini temin etmek ve nur talebelerinin aralarındaki ihlas ve uhuvvet düsturlarını uygulamak gibi günlük hayatta bizzat karşılaşılan konular üzerinde çare arayışları konuşuldu.
Gündüz gezileri, akşam derslerini daha verimli hale getirdi
Okuma programımız sürerken her güne dair gündüzleri şehir ve tabiat gezilerinin, tefekkürlerinin olması eğitimci üzerindeki monotonluğu kırıp, daha etkin dersler yapılmasına katkı sağlıyordu.
Program içerisinde Avusturya’nın Alp Dağları eteklerindeki harika manzaralı yerleşim yerleri kardeşlerimiz tarafından gezdirildi. Düşünün ki, iki saatlik bir yolculukla ailece katıldığımız Hallstatt köyü gezisi oldukça güzel idi. İsmail kardeşimiz ve eşi, hanımefendi ile birlikte yaptığımız bu yolculuk ve gezi, hem eşler arasındaki muhabbete hem de bizim İsmail kardeşimizle pek çok şahsi, cemaati konuyu mütalaa etmemize vesile oldu. Hizmetlerde yol arkadaşlığının apayrı bir yeri olduğu burada da anlaşıldı. Tabi bir de bu geziler esnasında gezilen mekanın güzelliği konuşulan konulara da yeni yaklaşımlar ve yorumlar bulmaya katkı sağlıyordu.
Avusturya, tabiat güzellikleriyle de ön planda bir ülke
Hallstatt, tarihi tuz mağaralarıyla meşhur, göl etrafında kurulmuş doğallığı ön planda küçük bir köy. Burada hem tarihi değerlere hem tabiat güzelliklerine ciddi sahip çıkılmış ve tabiiliğine müdahale edilmemiş, böylece dünyanın gözde bir turistik mekanı haline gelmiş. Burası yaz ve kış sürekli turist çeken bir merkez halinde. Özellikle pek çok Avrupa ülkesinden İtalya, Fransa, Almanya gibi ve Uzakdoğu ülkelerinden ciddi ilgi gördüğü, gelen turist kafilelerinden anlaşılıyor. Nitekim yol güzergahındaki kayak tesisleri, bu mekanları daha bir cazip hale getirmiş. Kadınların bazı gezileri de kendi aralarında gerçekleşti. Elbette böylece kadın kadına konuşabilecekleri konular ve hizmet gündemleri de değişik olabilmekte ve meselelerine kendilerine göre çözümler bulabilmektedirler. Bu tür birlikte geziler kardeşlik bağlarının güçlenmesi, yeni yeni çalışma alanlarının tespiti ve hatıra biriktirmek gibi pek çok faydaları içermekte.
Yerleşim yerleri iş ve imkanlarla cazip hale getirilmiş
Avusturya’da irili ufaklı her yerleşim yerinde fabrikaların, işletmelerin varlığı kendini gösteriyor. Her yerde fabrikaların dumanları tütüyor. Bir de hayat şartları her yerde eşit hale getirilmiş. Vatandaşın ulaşabileceği imkanlar, eğitim şartları büyük oranda şehir merkezlerinde de köy ve kasabalarda da temin edilmiş. Dolayısıyla kalabalık şehir ortamlarında yaşamaktansa, daha sakin ve az nüfuslu ortamlarda yaşamayı pek çok insan tercih eder hale gelmiş. Her yerleşim yerinde farklı işletmeler, fabrikalar kurulmuş. Mesela bunlardan Steyr şehrinde Türkiye tarafından da tercih edilen traktör sanayii ön plana çıkmış. Dünyanın her tarafına bu araçlar ihraç edilmektedir. Yine burada herkesin bir işin içinde bulunası insanlar açısından oldukça önemli.
Kalem olmadan ilim olmaz
Bu arada derslerimiz de gezilerimiz gibi yoğun ve müzakereli geçiyor. Faklı bir ders uygulaması yaptık ve arkadaşlarla 11. Lem’a’yı hep beraber çalıştık. 11. Lem’a’nın 11 Nüktesini o gün derse katılan 7 arkadaşımız arasında paylaştık. Herkes önce 11. Lem’ayı bütün olarak okuyacak, sonra yapılan planlamada kendisine düşen nükteyi/nükteleri daha ince çalışacak, notlar çıkaracak ve üç gün sonra, o dersi birlikte yapacağız. Yani biraz da sadece dinlemek değil, kalemle konuya dokunmak hedeflendi. Parola olarak da, ‘kalem olmadan ilim olmaz’ dedik. Yani okuyacağız, anladıklarımızı kalemle kağıda aktaracağız ve sonra paylaşacağız. O gün hemen whatsApp grubunda konular paylaşıldı ve çalışma başladı. Tabii genelde çalışan kardeşler olduğu için biz yapamayız gibi mazeretlere karşı da, sadece bir kez okusanız ve üç gün boyunca bu konunun zihin gündeminizde kalması bile pek çok hakikati sizinle buluşturacaktır denildi.
Üç gün sonra geldiğimizde herkes elinde kalem, kağıtla bir heyecan içerisinde idi. Zaten üç gün içerisinde de grupta neler yapıldığına dair küçük paylaşımlar oldu. Yani konu kişilerin gündemine girdi. Herkes kendi nüktesini ders kürsüsünden paylaştı ve aldığı notları dinleyicilere aktardı. Ders heyecanını herkes yaşadı. Özellikle genç Hasan Yaprak kardeşimizin paylaşımı oldukça takdir gördü ve kardeşimizin bu notları gazetede yazması tavsiye edildi. Aslında konunun devamında, bu dersin nükteler değiştirilerek, yeniden ele alınması teklif edildi. Yani herkes kendisindeki baskın esma ile o yeni nükteyi okuyunca anladıkları daha farklı olacaktır denildi. Hatta bu birlikte çalışmanın diğer sosyal ve siyasi konularda da yapılması teklif edildi. Yani daha çok problemler yaşanan konularda böyle bir birlikte çalışmanın daha verimli neticeler verebileceğine dikkat çekildi. Ve bu uygulama dersinin zaman zaman yapılması tavsiye edildi.
—DEVAM EDECEK—