1
p
ójp
Qn
ƒr
dG p
?r
Ñ`n
M r
øp
e
ifade etti¤i akrebiyeti,
2
m
án
æn
°S n
?r
dn
G n
Ú°/
ùr
ªn
N o
?o
QGn
ór
?p
e n
¿Én
c m
?r
ƒn
j
p
‘
p
¬r
« n
dp
G o
ìht
ôdGn
h o
án
µp
= Ä '
?n
Ÿr
G o
êo
ôr
©n
J
iflaret etti¤i hakikat-i ulviyeyi,
p
øn
Y»'
¡r
æn
jn
h »'
Hr
ôo
?r
dG …p
P p
ÇBÉ n
àj/
Gn
h p
¿Én
°ùr
Mp
’r
Gn
h p
?r
ón
©r
dÉp
H o
ôo
er
Én
j %G s
¿
p
G
3
p
?r
¨n
Ñ r
dGn
h p
ôn
µr
æo
Ÿr
Gn
h p
ABÉ°n
ûr
ën
Ø r
dG
ifade etti¤i hakikat-i camia gibi bütün uhrevî ve dünyevî,
ilmî ve amelî erkân-› sitte-i imaniyenin her birisini tafsi-
len, erkân-› hamse-i ‹slâmiyenin her birisini kasten ve
cidden ve saadet-i dâreyni temin eden bütün düsturlar›
görür, gösterir. Muvazenesini muhafaza edip, tenasübü-
nü idame edip, o hakaik›n heyet-i mecmuas›n›n tenasü-
bünden hâs›l olan hüsün ve cemalin menba›ndan,
Kur’ân’›n bir i’caz-› manevîsi nefl’et eder.
‹flte flu s›rr-› azîmdendir ki, ulema-i ilm-i kelâm,
Kur’ân’›n flakirtleri olduklar› hâlde, bir k›sm› onar cilt
olarak erkân-› imaniyeye dair binler eser yazd›klar› hâl-
de, Mutezile gibi akl› nakle tercih ettikleri için, Kur’ân’›n
on ayeti kadar vuzuh ile ifade ve kat’î ispat ve ciddî ikna
edememifller. Âdeta, onlar uzak da¤lar›n alt›nda l⤛m
yap›p, borularla tâ âlemin nihayetine kadar silsile-i esbap
ile gidip, orada silsileyi keser. Sonra âb-› hayat hükmün-
de olan marifet-i ‹lâhiyeyi ve vücud-u Vacibü’l-Vücud’u
ispat ederler.
Ayet-i kerîme ise, her birisi birer asa-i Mûsa gibi, her
yerde suyu ç›karabilir, her fleyden bir pencere açar,
âb-› hayat:
hayat suyu.
âdeta:
sanki.
Ahir:
her fleyden sonra da var
olan, varl›klar›n sonras›na da hâ-
kim olan Allah.
akrebiyet:
Cenab-› Hakk›n insana
olan yak›nl›¤›.
âlem:
dünya.
amelî:
uygulamal›, pratik.
asa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’n›n mu’ci-
zeli de¤ne¤i.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’›n her bir
cümlesi.
Bât›n:
varl›klar›n içini yaratan, bi-
len ve hükmeden Allah.
cemal:
d›fl güzellik.
cidden:
ciddî olarak, gerçekten.
ciddî:
gerçek, tam.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
düstur:
kaide, prensip.
erkân-› hamse-i ‹slâmiye:
‹slâ-
m›n befl esas›.
erkân-› imaniye:
iman›n erkânla-
r›, esaslar›.
erkân-› sitte-i imaniye:
iman›n
alt› esas›.
eser:
telif, bas›lma kitap.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hakikat-i camia:
çok manalar›
içinde toplayan hakikat.
hakikat-i ulviye:
yüce hakikat.
hâs›l:
meydana gelen, ç›kan.
hey’et-i mecmua:
bir fleyin bütü-
nünün gösterdi¤i hâl.
hüküm:
de¤er, yerinde.
hüsün:
güzellik.
i’caz-i manevî:
manevî bir mu’ci-
zelik.
idame:
devam ettirme.
ifade:
anlatma, ders verme.
ikna:
bir kanaati, düflünceyi inan-
d›rma, kabul ettirme.
ilmî:
ilme dair.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kasten:
bile bile.
kat’î:
kesin.
l⤛m:
pis su kanal›.
marifet-i ‹lâhiye:
Allah’› hakk›yla
tan›ma, bilme.
menba:
kaynak.
muhafaza:
koruma.
Mutezile:
Emevîler devrinde or-
taya ç›kan, meseleleri s›rf ak›lla
izaha çal›flan, aklî esaslara daya-
narak, “Kul, fiilinin yarat›c›s›d›r”
demekle kaderi inkâr yoluna gi-
den ve hak mezheplerden ayr›lan
itikadî bir gurup.
muvazene:
denge.
nakil:
Kur’ân-› Kerîm, hadis-i flerif
gibi ‹slâm›n aslî kaynaklar›.
nefl’et:
meydana gelme.
nihayet:
son.
saadet-i dâreyn:
dünya ve ahiret
mutlulu¤u.
silsile:
zincir.
silsile-i esbap:
sebepler zinci-
ri.
s›rr-› azîm:
büyük s›r.
flakirt:
talebe.
tafsilen:
ayr›nt›l› olarak
temin:
sa¤lama.
tenasüp:
uygunluk.
uhrevî:
ahiret âlemiyle ilgili.
ulema-i ilm-i kelâm:
kelâm
ilmi âlimleri.
vuzuh:
aç›kl›k.
vücud-u Vacibü’l-Vücud:
Al-
lah’›n varl›¤›n›n kesinli¤i.
Zahir:
varl›¤› her fleyde apa-
ç›k görünen, bütün varl›klar›n
d›fl yüzünü yaratan ve d›fl›na
da hükmeden Allah.
1.
And olsun ki insan› Biz yaratt›k; nefsinin ona ne vesvese verdi¤ini de biliriz. Çünkü Biz ona
flah damar›ndan daha yak›n›z. (Kaf Suresi: 16.)
2.
Melekler ve Cebrail, elli bin sene uzunlu¤unda bir gün olan K›yamet Gününde, Allah’›n em-
rini almak üzere Arfla yükselirler. (Mearic Suresi: 4.)
3.
Allah adaleti, iyilik yapmay› ve iyi kullukta bulunmay›, akrabaya ikram etmeyi emreder;
fuhfliyat›, kötülü¤ü ve azg›nl›¤› yasaklar. (Nahl Suresi: 90.)
716 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ