ile yaz›lan en meflhur ediplerin “Muallâkat-› Seb’a” na-
m›yla flöhretfliar kasidelerini o dereceye indirdi ki, Le-
bid’in k›z› babas›n›n kasidesini Kâbe’den indirirken de-
mifl: “Ayata karfl› bunun k›ymeti kalmad›.”
Hem, bedevî bir edip,
1
o
ôn
er
D
ƒo
J Én
ªp
H r
´n
ó r
°UÉn
a
ayeti okunur-
ken, iflitti¤i vakit secdeye kapanm›fl.
Ona dediler: “Sen Müslüman m› oldun?”
O dedi: “Yok, ben bu ayetin belâgatine secde ettim.”
Hem, ilm-i belâgatin dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürca-
nî ve Sekkakî ve Zemahflerî gibi binler dâhî imamlar ve
mütefennin edipler icma ve ittifakla karar vermifller ki,
“Kur’ân’›n belâgati, takat-i beflerin fevkindedir; yetiflil-
mez.”
Hem, o zamandan beri mütemadiyen meydan-› mu-
arazaya davet edip, ma¤rur ve enaniyetli ediplerin ve be-
li¤lerin damarlar›na dokundurup, gururlar›n› k›racak bir
tarzda der: “Ya bir tek surenin mislini getiriniz, veyahut
dünyada ve ahirette helâket ve zilleti kabul ediniz” diye
ilân etti¤i hâlde, o asr›n muannit beli¤leri bir tek surenin
mislini getirmekle k›sa bir yol olan muarazay› b›rak›p,
uzun olan, can ve mallar›n› tehlikeye atan muharebe yo-
lunu ihtiyar etmeleri ispat eder ki, o k›sa yolda gitmek
mümkün de¤ildir.
Hem, Kur’ân’›n dostlar› Kur’ân’a benzemek ve taklit
etmek flevkiyle ve düflmanlar› dahi Kur’ân’a mukabele ve
tenkit etmek sevkiyle o vakitten beri yazd›klar› ve yaz›lan
SÖZLER | 723
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
davet:
ça¤›rma.
derece:
de¤er, mertebe.
edip:
edebiyatç›.
enaniyet:
bencillik.
fevk:
üst.
gurur:
kibir.
helâket:
mahvolma.
icma:
müçtehit olan ‹slâm âlimle-
rinin dinî bir konuda görüfl birli¤i-
ne varmalar›.
ihtiyar:
seçme, tercih.
ilân:
duyurmak.
ilm-i belâgat:
belâgat ilmi.
imam:
derin ve genifl bilgi sahibi
olan âlim, önder.
ispat:
delil.
ittifak:
fikir birli¤i etme.
Kâbe:
Mekke’de Müslümanlar›n
k›blesi olarak bilinen Allah’›n evi.
kaside:
belli bir amaçla yaz›lan
divan fliiri veya bu fliirin naz›m
flekli.
kaside:
fliir.
k›ymet:
de¤er.
Lebid:
bkz. fiah›s Bilgileri.
ma¤rur:
gururlu.
meflhur:
tan›nm›fl.
meydan-› muaraza:
karfl›l›kl›
mücadele meydan›.
misil:
benzer.
Muallâkat-› Seb’a:
cahiliye dev-
rinde meflhur Arap ediplerinin
Kâbe’nin duvar›na ast›klar› fliirler.
muannit:
inatç›.
muaraza:
sözle karfl›l›kl› mücade-
le.
muharebe:
savaflma.
mukabele:
karfl› gelme.
mütefennin:
fen âlimi.
mütemadiyen:
devaml› olarak.
nam:
ad, flöhret.
secde:
bafl› yere koyma.
Sekkakî:
bkz. fiah›s Bilgileri.
sevk:
yönlendirme, gönderme.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›
114 bölümden her biri.
flevk:
afl›r› istek.
flöhretfliar:
flöhretli.
takat-› befler:
insan›n gücü.
taklit:
benzerini yapmaya çal›fl-
ma.
tarz:
biçim, flekil.
tenkit:
elefltirme.
vakit:
zaman.
Zemahflerî:
bkz. fiah›s Bilgileri.
zillet:
hakirlik, afla¤›l›k.
Abdülkahir-i Cürcanî:
bkz.
fiah›s Bilgileri.
ahiret:
k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
as›r:
yüzy›l, zaman.
ayat:
ayetler.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
bedevî:
çölde yaflayan.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde ve makam›n
icab›na göre söylenmesi.
beli¤:
belâgatle, düzgün ola-
rak meram›n› anlatan.
dâhî:
son derece zeki.
1.
Art›k emrolundu¤un fleyi kafalar›n› çatlat›rcas›na ›srarla anlat. (Hicr Suresi: 94.)