yanlfl vaziyeti görülmeyen o tercüman, bütün kuvvetiyle
Kurânn her bir hükmünü öyle iman ve tasdik edip hiç-
bir fley onu sarsmamas dahi Kurânn semavî, hakkani-
yetli ve kendi Hâlk- Rahîminin mübarek kelâm oldu-
¤unu imza ediyor.
Hem, nev-i insann humsu, belki ksm- azam göz
önündeki o Kurâna müncezibâne ve dindarâne irtibat
ve hakikatperestâne ve müfltakane kulak vermesi ve çok
emarelerin ve vakalarn ve keflfiyatn flahadetiyle cin ve
melek ve ruhanîler dahi, tilâveti vaktinde, pervane gibi,
etrafnda hakperestâne toplanmalar, Kurânn kâinatça
makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulundu¤una
bir imzadr.
Hem, nev-i beflerin umum tabakalar, en gabi ve âmî-
den tut, tâ en zeki ve âlime kadar her birisi Kurânn
dersinden tam hisse almalar ve en derin hakikatleri feh-
metmeleri ve yüzer fen ve ulûm-u slâmiyenin ve bilhas-
sa fleriat- kübrann büyük müçtehitleri ve usulüddin ve
ilm-i kelâmn dâhî muhakkikleri gibi her taife kendi il-
mine ait bütün hacatn ve cevaplarn Kurândan istih-
raç etmeleri, Kurânn menba- hak ve maden-i hakikat
oldu¤una bir imzadr.
Hem, edebiyatça en ileri bulunan Arap edipleriflim-
diye kadar Müslüman olmayanlarmuarazaya pek çok
muhtaç olduklar hâlde, Kurânn icazndan yedi büyük
veçhi varken, yalnz bir tek veçhi olan belâgatinintek
bir suresininmislini getirmekten istinkâflar ve flimdiye
SÖZLER | 727
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk.
hakperestâne:
do¤ruluktan ve
haktan ayrlmayarak.
Hâlk- Rahîm:
sonsuz merhamet
sahibi ve her fleyi yoktan yaratan
Allah.
hisse:
pay, nasip.
hums:
beflte bir.
hüküm:
emir.
icaz:
mucizeli olufl.
ilm-i kelâm:
kelâm ilmi.
iman:
inanma.
irtibat:
ba¤.
istihraç:
mana çkarma.
istinkâf:
çekimser kalma, uzak
durma.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kelâm:
söz, lâfz.
keflfiyat:
keflifler.
ksm- azam:
en büyük ksm.
maden-i hakikat:
hakikatin, ger-
çe¤in kayna¤.
makam:
mevki.
makbuliyet:
be¤enilmifllik, ge-
çerlilik.
melek:
Allahn nurdan yaratt¤
her zaman görülemeyen mahlûk.
menba- hak:
gerçe¤in, do¤ru-
nun kayna¤.
misil:
benzer, karfllk.
muaraza:
sözle karfllkl mücade-
le.
muhakkik:
gerçe¤i arafltran.
muhtaç:
ihtiyac olan.
mübarek:
lâhî hayrn bulundu¤u
fley.
müçtehit:
dinî delillerden hüküm
çkaran büyük slam âlimleri.
müncezibâne:
cezp edilmifl flekil-
de, kendini kaptrmak flekliyle.
Müslüman:
slâm dininden olan.
müfltakane:
çok isteyerek.
nev-i befler:
insanlk.
nev-i insan:
insan cinsi.
pervane:
çark.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan varlklar.
semavî:
lâhî.
flahadet:
flahitlik.
fieriat- Kübra:
Allahn tabiata
koydu¤u büyük kanun.
tabaka:
snf.
taife:
frka.
tasdik:
do¤rulama.
tercüman:
çeviren.
tilâvet:
Kurân usulüne uygun
olarak okuma.
ulûm-u slâmiye:
slâmî ilimler.
umum:
bütün.
usulüddin:
dinin temel esaslar,
akait.
vaka:
olay.
vakit:
zaman.
vaziyet:
durum.
vecih:
yön.
zeki:
akll.
âlim:
çok okumufl, bilgili.
âmî:
cahil.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde ve makamn
icabna göre söylemesi.
bilhassa:
özellikle.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratk.
dahi:
son derece zeki.
dindarâne:
dindar bir kimse-
ye yakflacak tarzda.
edebiyat:
duygu, düflünce, ve
olaylar en güzel flekilde ifade
etme sanat.
edip:
edebiyatç.
emare:
ipucu, belirti.
fehim:
anlama.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmifl ilimler.
gabi:
ahmak, anlayflsz.
hacat:
ihtiyaçlar.
hakikat:
gerçek.
hakikatperestâne:
hakikate
düflkün.