48 | SÖZLER
A
LTINCI
S
ÖZ
“Yok yok, padiflah kimdir? Ben mülkümü satmam,
keyfimi bozmam.”
Biraz zaman sonra, birinci adam öyle bir mertebeye
ç›kt› ki, herkes hâline g›pta ederdi. Padiflah›n lütfuna
mazhar olmufl, has saray›nda saadetle yafl›yor. Di¤eri öy-
le bir hale giriftar olmufl ki; hem herkes ona ac›yor, hem
“Müstahak!” diyor. Çünkü hatas›n›n neticesi olarak hem
saadeti ve mülkü gitmifl, hem ceza ve azap çekiyor.
‹flte, ey nefs-i pürheves! fiu misalin dürbünü ile haki-
katin yüzüne bak:
Amma, o padiflah ise, ezel ebed sultan› olan Rabbin,
Hâl›k’›nd›r.
Ve o çiftlikler, makineler, aletler, mizanlar ise, senin
daire-i hayat›n içindeki mâmelekin ve o mâmelekin için-
deki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, ak›l
ve hayal gibi zahirî ve bât›nî hasselerindir.
Ve o yaver-i ekrem ise, Resul-i Kerîm’dir.
Ve o ferman-› ahkem ise, Kur’ân-› Hakîm’dir ki, bah-
sinde bulundu¤umuz ticaret-i azîmeyi flu ayetle ilân edi-
yor:
1
n
ás
æn
÷r
G o
ºo
¡n
d s
¿n
Ép
H r
ºo
¡n
dGn
ƒr
en
Gn
h r
ºo
¡°n
ùo
Ør
fn
G n
Ú/
æp
er
D
ƒ o
Ÿr
G n
øp
e …'
ôn
à°r
TG %G s
¿
p
G
Ve o dalgal› muharebe meydan› ise, flu f›rt›nal› dünya
yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insan›n
akl›na flu fikri veriyor: “Madem her fley elimizden ç›-
kacak, fânî olup kaybolacak. Acaba bâkîye tebdil edip,
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
azap:
ceza, eziyet.
bahis:
konu.
bâkî:
ebedî, daimî, ölmez, sonsuz,
bât›nî:
içe ait, içte olan.
cisim:
beden.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
dürbün:
uza¤› görmeye yarayan
alet.
ebed:
sonsuzluk.
ezel:
geçmifl ve gelece¤i birlikte
kapsama, zamanla s›n›rl› olma-
ma.
fânî:
geçici, son bulan.
ferman-› ahkem:
kuvvetli emir.
g›pta etmek:
imrenmek, özen-
mek.
giriftar:
tutulmufl, yakalanm›fl.
hakikat:
gerçek.
Hâl›k:
her fleyi yoktan yaratan
Allah.
has:
özel, hususî.
hasse:
duygu.
hayal:
zihinde tasarlanan, düfl.
keyif:
memnunluk, nefle.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lütuf:
hoflluk, iyilik.
mâmelek:
sahip olunan fley.
mazhar olmak:
ulaflma, kavufl-
mak.
mertebe:
mevki, makam.
misal:
örnek.
mizan:
terazi, ölçü.
muharebe:
savafl, harp.
mü’min:
Allah’a inanan.
mülk:
mal.
müstahak:
hak eden.
nefs-i pürheves:
istek ve arzular-
la dolu nefis.
netice:
sonuç.
Rab:
besleyen, yetifltiren, terbiye
eden Allah.
Resul-i Kerîm
: Peygamberimiz
Aleyhissalâtü Vesselâm.
saadet:
mutluluk.
sultan:
hükümdar, saltanat
sahibi.
suret:
tarz, usul, yol.
tebdil:
de¤ifltirme.
ticaret-i azîme:
büyük tica-
ret.
yaver-i ekrem:
Cenab-› Hak-
k›n emrinde çal›flan, en mak-
bul ve cömert memuru.
zahirî:
d›fla, maddî yüze ait.
1.
Allah, mü’minlerden canlar›n› ve mallar›n›, karfl›l›¤›nda onlara Cennet vermek suretiyle sa-
t›n alm›flt›r. (Tevbe Suresi: 111.)