Sözler - page 49

SÖZLER | 49
A
LTINCI
S
ÖZ
ibka etmek çaresi yok mu?” deyip düflünürken, birden
semavî seda-i Kur’ân iflitiliyor.
Der: “Evet, var. Hem, befl mertebe kârl› bir surette gü-
zel ve rahat bir çaresi var.”
Sual
: Nedir?
Elcevap
: Emaneti Sahib-i Hakikî’sine satmak. ‹flte o
sat›flta befl derece kâr içinde kâr var.
Birinci kâr:
Fânî mal beka bulur. Çünkü Kayyum-u
Bâkî olan Zat-› Zülcelâl’e verilen ve Onun yolunda sarf
edilen flu ömr-ü zail, bâkîye ink›lâp eder. Bâkî meyveler
verir. O vakit, ömür dakikalar›, âdeta tohumlar, çekirdek-
ler hükmünde, zahiren fena bulur, çürür. Fakat, âlem-i
bekada saadet çiçekleri açarlar ve sümbüllenirler. Ve
âlem-i berzahta ziyadar, munis birer manzara olurlar.
‹kinci kâr:
Cennet gibi bir fiyat veriliyor.
Üçüncü kâr:
Her aza ve hasselerin k›ymeti, birden bi-
ne ç›kar. Meselâ, ak›l bir alettir. E¤er Cenab-› Hakka sat-
may›p, belki nefis hesab›na çal›flt›rsan, öyle mefl’um ve
müz’iç ve muacciz bir alet olur ki, geçmifl zaman›n âlâm-›
hazinânesini ve gelecek zaman›n ehval-i muhavvifânesi-
ni senin bu bîçare bafl›na yükletecek yümünsüz ve muz›r
bir alet derekesine iner. ‹flte bunun içindir ki, fas›k adam,
akl›n iz’aç ve tacizinden kurtulmak için galiben ya sar-
hofllu¤a veya e¤lenceye kaçar. E¤er Malik-i Hakikî’sine
sat›lsa ve Onun hesab›na çal›flt›rsan, ak›l öyle t›ls›ml› bir
anahtar olur ki, flu kâinatta olan nihayetsiz rahmet
ibka:
sonsuzlaflt›rma.
ink›lâp:
dönüflme, de¤iflme.
iz’aç:
rahats›z etme, bunaltma.
kâinat:
bütün varl›klar, dünya.
Kayyum-u Bâkî:
sonsuz ve varl›-
¤›n›n devam› için hiçbir fleye
muhtaç olmay›p, her fleyi ayakta
tutan Allah.
k›ymet:
de¤er.
Malik-i Hakikî:
her fleyin gerçek
sahibi olan Allah.
mertebe:
derece, katbekat.
mefl’um:
kötü, u¤ursuz.
muacciz:
s›k›c›, rahats›z edici, b›k-
t›r›c›.
munis:
cana yak›n, sevimli.
muz›r:
ziyan veren, zararl›.
müz’iç:
eza veren, s›k›nt›l›.
nefis:
her zaman kötülü¤e mey-
lettiren duygu; kendi.
nihayetsiz:
sonsuz.
ömr-ü zail:
geçici, yok olup giden
ömür.
rahmet:
flefkat etme, esirgeme.
saadet:
mutluluk.
Sahib-i Hakikî:
eflyan›n gerçek
sahibi olan Allah.
sarf etmek:
harcamak, kullan-
mak.
seda-i Kur’ân:
Kur’ân’›n sesi.
semavî:
Cenab-› Hak taraf›ndan
gönderilen, gökten gelen.
sual:
soru.
suret:
tarz, yol, usul.
taciz:
rahats›zl›k verme, incitme.
t›ls›m:
s›rl›, sihirli.
yümünsüz:
bereketsiz, kuvvetsiz.
zahiren:
görünüflte.
Zat-› Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
ziyadar:
›fl›kl›.
ehval-i muhavvifâne:
ürper-
ten dehflet veren korkular.
âlâm-› hazinâne:
hüzün veri-
ci, üzüntü verici ac›lar, elem-
ler.
âlem-i beka:
sonsuzluk âle-
mi; ahiret.
âlem-i berzah:
ölenlerin, k›-
yamete kadar bulunduklar›
âlem.
bâkî:
kal›c›, sonsuz, ölümsüz.
beka:
devaml›l›k, sonsuzluk.
bîçare:
çaresiz, zavall›.
dereke:
mertebe, seviye.
elcevap:
cevap.
emanet:
birisine korumas›
için verilen fley.
fânî:
geçici.
fas›k:
günahkâr, büyük gü-
nahlar› iflleyen.
fenâ bulmak:
son bulmak.
galiben:
genellikle, ço¤unluk-
la.
hasse:
duygu.
1...,39,40,41,42,43,44,45,46,47,48 50,51,52,53,54,55,56,57,58,59,...1482
Powered by FlippingBook