Gelir hayali karşına, postlarıyla tüyleri. İşte şununla gö-
rünür meydandaki âsârı. Zemindeki mevazin mizanıdır
Şeriat.
Şeriattaki rahmet, sema-i Kur’ân’dandır. Medeniyet-i
Kur’ân esasları müspettir. Beş müspet esas üzere döner
çarh-ı saadet:
Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır. Hakkın daim
şe’nidir adalet ve tevazün. Bundan çıkar selâmet, zail olur
şekavet.
Hedefinde menfaat yerine fazilettir. Faziletin şe’nidir
muhabbet ve tecazüp. Bundan çıkar saadet, zail olur ada-
vet.
Hayattaki düsturu, cidal, kıtal yerine düstur-i teavün-
dür. O düsturun şe’nidir ittihat ve tesanüt; hayatlanır ce-
maat.
Suret-i hizmetinde, heva-heves yerine hüda-i hidayet-
tir. O hüdanın şe’nidir insana lâyık tarzda terakki ve re-
fahet,
Ruha lâzım surette tenevvür ve tekâmül. Kitlelerin için-
de cihetülvahdeti de tart eder unsuriyet, hem de menfi
milliyet.
Hem onların yerine rabıta-i dindir, nispet-i vatanîdir,
alâka-i sınıfîdir uhuvvet-i imanî. Şu rabıtanın şe’nidir, sa-
mimî bir uhuvvet,
Umumî bir selâmet. Hariç etse tecavüz, o da eder te-
dafü. İşte şimdi anladın, sırrı nedir ki küsmüş, almadı me-
deniyet.
mizan:
ölçü, terazi.
muhabbet:
sevgi.
müspet:
olumlu, yapıcı.
nispet-i vatanî:
vatandaşlık bağı.
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
post:
hayvan derisi,
rabıta:
ilgi, bağ.
rabıta-i din:
din bağı, dinin birleş-
tirici yönü.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
iyilik ve ihsanda bulunma.
refahet:
bolluk, bereket, rahatlık.
saadet:
mutluluk.
samimî:
yakın, sıcak.
selâmet:
dert ve sıkıntılardan
kurtuluş, esenlik.
sema-i Kur’ân:
Kur’ân’ın yüceliği.
suret:
suret, şekil.
suret-i hizmet:
hizmet şekli.
sır:
gizem, bilinmeyen gizli yönü.
şekavet:
mutsuzluk, sızlanma ve
sıkıntı.
şe’ni:
işi, sonucu, belirgin özelliği.
şeriat:
din, dinin şaşmaz ölçü ve
kuralları.
tart:
kovmak, sürmek, çıkarmak.
tarz:
şekil, biçim.
tecavüz:
saldırı.
tecazüp:
birbirine yakınlık hisset-
me, cezp etme, çekme.
tedafü’:
savunma, müdafaa.
tekâmül:
ilerleme, yükselme.
tenevvür:
aydınlanma, nurlan-
ma.
terakki:
gelişme, ilerleme.
tesanüt:
dayanışma.
tevazün:
dengeli ve ölçülü dav-
ranma.
uhuvvet:
kardeşlik.
uhuvvet-i imanî:
imanın sağladı-
ğı kardeşlik.
umumî:
herkesi ilgilendiren.
unsuriyet:
ırkçılık, kendi milletini
üstün görme.
zail:
yok olma, geçip gitme.
zemin:
yer.
adalet:
hak sahibine hakkını
vermek.
adavet:
düşmanlık.
alâka-i sınıfî:
sınıf, meslek il-
gisi.
âsâr:
eserler, çalışmanın neti-
cesi olan işler.
cemaat:
topluluk, bir amaca
yönelmiş gurup.
cidal:
mücadele, kavga.
cihetülvahdet:
birleştiren,
birlik yönü.
çarh-ı saadet:
saadet ve
mutluluk döngüsü.
daim:
devamlı.
düstur-i teavün:
yardımlaş-
ma prensibi.
esas:
kök, temel.
fazilet:
hiçbir çıkarı değil, Al-
lah rızası ve doğruluğun gere-
ğini yapma.
hak:
doğru, gerçek.
hariç:
dışarıdan, yabancı ül-
keden.
hedef:
amaç, gaye.
heva:
nefsin kötü arzuları.
heves:
nefsin hoşuna giden
gereksiz oyun ve eğlenceler.
hüda-i hidayet:
doğru ve hak
yola iletme, götürme.
hüdanın şe’ni:
İlâhî kaynaklı
olmanın gereği ve sonucu.
ittihat:
birlik, beraberlik.
kitle:
topluluk, toplum.
kıtal:
öldürme.
lâyık:
uygun, ödüle değer.
lâzım:
gerekli.
medeniyet-i
Kur’ân:
Kur’ân’ın medeniyeti
menfaat:
çıkar ve faydayı gö-
zetme.
menfi milliyet:
milletini sev-
me duygusunu yanlış değer-
lendirme, ırkçılık.
mevazin:
mizanlar, ölçüler,
SÖZLER | 1159 |
L
EMAAT