SİYASET, EFKÂRIN ÂLEMİNDE BİR ŞEYTANDIR; İSTİAZE
EDİLMELİ
Siyaset-i medenî, ekserin rahatına feda eder ekalli. Bel-
ki ekall-i zalim, kendine kurban eder ekserîn-i avamı.
Adalet-i Kur’ânî, tek masumun hayatı, kanı heder gö-
remez, onu feda edemez, değil ekseriyete, hatta nev’in
umumu.
Ayet-i
(1)
m
¢ùr
Øn
f p
ôr
«n
¨p
H Ék
°ùr
Øn
f n
? n
àn
b r
øn
e
iki sırr-ı azîmi vazediyor
nazara. Biri mahz-ı adalet. Bu düstur-i azîmi
Ki, fert ile cemaat, şahıs ile nev-i beşer, kudret nasıl bir
görür; adalet-i İlâhî, ikisine bir bakar. Bir sünnet-i daimî.
Şahs-ı vahit hakkını kendi feda ediyor; lâkin feda
edilmez, hatta umum insana. Onun iptal-i hakkı, hem
iraka-i demi,
Hem zeval-i ismeti; iptal-i hakk-ı nev’in, hem ismet-i
beşerin mislidir, hem naziri. İkinci sırrı budur: Hodgâmî
bir âdemî,
Hırs ve heves yolunda bir masumu öldürse, eğer elin-
den gelse, hevesine mâni ise harap eder dünyayı, imha
eder benî Âdem’i
• • •
ZAAF HASMI TEŞCİ EDER. ALLAH ABDİNİ TECRÜBE EDER;
ABD ALLAH’INI TECRÜBE EDEMEZ
Ey haif ve hem zaif! Havf ve zaafın beyhude, hem se-
nin aleyhinde tesirat-ı haricî teşci eder, celp eder.
abd:
kul.
adalet-i İlâhî:
Allah’ın adaleti.
adalet-i Kur’ânî:
Kur’ân’ın adale-
ti, İlâhî adalet.
ademî:
insanla ilgili.
âlem:
dünya, varlık sınıflarının
her biri.
aleyhinde:
karşısında, lehinde ol-
mayan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
benîâdem:
insanlık, insanoğlu.
beşer:
insan.
beyhude:
boşu boşuna, faydasız.
celp etmek:
kendine çekme.
cemaat:
toplum, gurup.
düstur-i azîm:
büyük ve değerli
prensip.
efkâr:
fikirler.
ekal:
az, azınlık.
ekall-i zalim:
zalim azınlık.
ekser:
çoğunluk.
ekserin-i avam:
halkın çoğunlu-
ğu.
feda etmek:
heba etmek, yok et-
mek, uğruna vermek.
feda:
gözden çıkarma.
fert:
birey.
haif:
korkak.
harap:
yıkma.
hasım:
düşman.
havf:
korku.
heder:
faydasız, boş.
heves:
nefsine uyma.
hodgâm:
bencil, kendini düşü-
nen.
hırs:
öfke.
imha:
yok etme.
iptal-i hakk-ı nev:
bir nev’in hak-
kını elinden almak.
iptal-i hakkı:
hakkı vermemek,
hakkını elinden almak.
iraka-i dem:
kan akıtma, kan
dökme.
ismet-i beşer:
insanın masum
oluşu, kendini günahtan sakın-
ması.
istiaze:
şeytanın şerrinden Al-
lah’a sığınma.
kudret:
güç ve iktidar.
kurban:
feda etmek.
lâkin:
ama, fakat.
mahz-ı adalet:
adaletin tâ
kendisi.
mâni:
engel.
masum:
günahsız.
misli:
benzeri.
nazara:
insanların dikkatine.
nazir:
eş, benzer.
nev:
tür, sınıf.
nev-i beşer:
insanlık âlemi.
siyaset:
temelinde yalan,
menfaat, tarafgirlik bulunan
menfi, zararlı siyaset anlayışı.
siyaset-i medenî:
günümüz
medeniyetinin aldatıcı ve
menfaatçi siyaseti.
sünnet-i daimî:
devamlı, de-
ğişmez Allah’ın kuralı.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
şahs-ı vahit:
bir tek fert.
şahıs:
fert, birey.
şeytan:
insanı Allah yolundan
ve hayırdan uzaklaştıran ru-
hanî ve cinnî varlık.
tecrübe etmek:
deneme, sı-
nama.
tesirat-ı haricî:
dışarıdan te-
sir etme, dış etkenler.
teşci:
cesaretlendirmek.
umum:
herkes, genel.
vazetme:
koyma, hüküm
verme.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zaif:
güçsüz.
zeval-i ismet:
günahsızlığın
sona ermesi.
1.
Kim bir cana kıymamış birisini öldürürse... (Mâide Suresi: 32.)
L
EMAAT
| 1168 | SÖZLER