O da bizden aldırdı müterakim zekâtı; haramdan da
kurtardı. Amel, cins-i cezadır; ceza, cins-i ameldir. Salih
amel ikiydi:
Biri müspet ve ihtiyârî; biri menfi, ıztırarî. Bütün âlâm,
mesaip, a’mal-i salihadır; lâkin menfidir, ıztırarî. Hadis te-
selli verdi:
Bu millet-i günahkâr kanıyla abdest aldı, fiilî bir tevbe
etti. Mükâfat-ı acili: Şu milletin humsu, dört milyonu çı-
kardı,
Derece-i velâyet, mertebe-i şahadet ile gazilik verdi, gü-
nahı sildi. Bu meclis-i âlî-i misalî, bu sözü tahsin etti.
Ben de birden uyandım, belki yakaza ile yeni yattım.
Bence, yakza rüyadır;
Rüya, bir nevi yakazadır. Orada asrın vekili, burada Sa-
id Nursî.
• • •
CEHİL, MECAZI ELİNE ALSA HAKİKAT YAPAR
İlmin elinden eğer cehlin eline düşse mecaz, eder inkı-
lâp hakikate; hem açar hurafata kapılar.
Küçüklüğümde gördüm ki, hasfolmuştu kamer; sordum
ben validemden: Dedi, “Yılan yutmuştur.” Dedim, “Ne-
den görünür?”
Dedi, “Orada yılanlar böyle nimşeffaf olur.” İşte böyle
bir mecaz, hakikat zannedilmiş. Medar-ı şems ve kamer,
Tekatu noktaları olan re’s ve zenepte arzın haylûletiy-
le, bir emr-i İlâhiyle münhasıf olur kamer.
me.
meclis-i âlî-i misalî:
görüntüler,
rüya âleminde (âlem-i misal) top-
lanmış olan yüksek temsilciler
meclisi.
medar-ı şems ve kamer:
güneş
ve ayın yörüngesi.
menfi:
olumsuz, negatif.
mertebe-i şehadet:
din ve vatan
için canını verenlere verilen ma-
nevî şehitlik makamı.
mesaip:
musibetler ve belâlar.
millet-i günahkâr:
kusurlu olan
toplum.
mükâfat-ı acil:
peşin ödül.
münhasıf:
tutulma.
müspet:
pozitif, olumlu.
müterakim:
biriken.
nevi :
çeşit.
nimşeffaf:
yarı saydam, içini gös-
teren.
re’s:
baş.
salih amel:
doğru, Allah’ın emri-
ne uygun fiil ve davranış.
tahsin:
güzel bulma, övgü ile
memnuniyeti ifade etmek.
tekatu:
kesişme, kesme, çatışma.
teselli:
musibete uğrayana rahat-
latıcı söz söyleme.
valide:
anne.
yakaza:
uyanıklık hâli.
zekât :
bir senelik malın kırkta bi-
ri.
zenep:
kuyruk.
ıztırarî:
mecburî, zorunlu, ister-is-
temez.
âlâm:
elemler, musibetler.
a’mal-i saliha:
dinin emir ve
yasaklarına uygun güzel dav-
ranışlar, fiiller.
amel:
sevap ve günah olan fi-
iller.
arz:
yer, dünya.
asrın vekili :
misalî mecliste
20. asrın temsilcisi.
cehil:
bilgisizlik, bir konuyu
yanlış bilmek.
ceza:
kusur sonucu verilen
azap, sıkıntı.
cins-i amel:
amelin şekli, çe-
şidi.
cins-i ceza:
cezanın şekli, çe-
şidi.
derece-i velâyet:
evliya mer-
tebesine çıkma.
emr-i İlâhî:
Allah’ın emri.
fiilî tevbe:
felâketten ders
alarak bir daha o kusuru işle-
meme.
gazilik:
din ve vatan için sa-
vaşa katılarak sağ kalanlara
verilen manevî makam.
günah:
dinin yasakladığı fiil-
ler, kusur.
hadis:
Peygamberimizin söz-
leri.
hakikat:
gerçek.
haram:
dinen yasak olan şey.
hasf (husuf):
ay tutulması.
heylûlet:
araya girip engel ol-
ma.
hums:
beşte bir.
hurafat:
boş ve batıl inanç ve
düşünceler.
ihtiyârî:
tercih ederek, seçe-
rek.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
kamer:
ay.
lâkin:
ama, fakat.
mecaz:
gerçek anlamı dışında
başka manayı anlatan keli-
SÖZLER | 1165 |
L
EMAAT