ACZ VE CEZA’ BÎÇARELERİN KÂRIDIR
Ger istersen hayatı, çareleri bulunan şeyde acze yapış-
ma.
Ger istersen rahatı, çaresi bulunmayan şeyde ceza’a
sarılma.
• • •
BAZEN KÜÇÜK BİR ŞEY BÜYÜK BİR İŞ YAPAR
Öyle şerait oluyor, tahtında az bir hareke, sahibini çı-
karıyor tâ âlâyıilliyyin.
Öyle hâlât oluyor ki, küçük bir hareket, kâsibini indiri-
yor tâ esfelisafilîn.
• • •
BAZILARA BİR AN BİR SENEDİR
Fıtratların bir kısmı birden bire parlıyor. Bir kısmı ted-
ricîdir, şey’en şey’en kalkıyor. Tabiat-ı insanî ikisine de
benziyor.
Şeraite bakıyor, ona göre değişir. Bazen tedricî gider.
Bazen dahi oluyor barut gibi zulmanî; birden bire fışkırı-
yor.
Nuranî bir nâr olur; bazı olur bir nazar, fahmı elmas
ediyor. Bazı olur bir temas, taşı iksir ediyor. Bir nazar-ı
peygamber
Birden bire kalbeder bir bedevî cahil, bir arif-i münev-
ver.
tahtında:
altında.
tedricî:
yavaş, yavaş.
temas:
dokunma.
zulmanî:
karanlıkla ilgili, karan-
lıklı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlâyıilliyyin:
Allah katında
bulunan yüceler yücesi ma-
kam.
arif-i münevver:
Allah’ı tanı-
yarak kalbi nurlanan kişi.
barut:
aniden patlayıcı mad-
de.
bedevî:
göçebe, çadırda ya-
şayan.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
cahil:
bir şeyi yanlış bilen ve
tanıyan, Allah’ı tanımayan.
ceza:
ağlama, sızlanma, telâ-
şa kapılma.
çare:
tedbir, çıkış yolu.
elmas:
çok değerli taş, mü-
cevher.
esfel-i safilîn:
Allah’ın öfkesi-
ni çekenlerin gideceği aşağı-
lar aşağısı yer.
fahm:
kömür.
fıtrat:
yaratılan kabiliyet.
ger:
şayet, eğer.
hâlât:
hâller, durumlar.
hareke:
hareket.
iksir:
dokununca madeni altı-
na çevirdiği düşünülen mad-
de.
kalbetme:
değiştirme, başka
şekle dönüştürme.
kâr:
kazanç, fayda, menfaat.
kâsib:
kazanan, yapan.
nâr:
ateş.
nazar:
bakış, bakış açısı, dü-
şünce.
nazar-ı peygamber:
pey-
gamberin kalbe tesir eden
bakışı, sözleri.
nuranî:
nur ile ilgili, ışıklı.
şerait:
şartlar, durumlar.
şey’en şey’en:
ağır ağır, ya-
vaş yavaş.
tabiat-ı insanî:
insanın ahlâ-
kı, huyu, özelliği
SÖZLER | 1155 |
L
EMAAT
