Yoksa davet bid’attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda
daha çıkamaz.
• • •
NUR-İ AKIL KALBDEN GELİR
Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-i kalbsiz
olmaz nur-i fikir münevver.
O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir; zulüm ve cehli
fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver.
Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde
bir sevad var ki, bir leyl-i münevver.
O içinde bulunmazsa, o şahmpare göz olmaz, sende
bir şey göremez. Basiretsiz basar da para etmez.
Ger fikret-i beyzada süveyda-i kalb olmazsa, halita-i di-
mağî ilim ve basiret olmaz. Kalpsiz akıl olamaz.
• • •
DİMAĞDA MERATİB-İ İLİM MUHTELİFEDİR, MÜLTEBİSE
Dimağda meratip var, birbiriyle mültebis, ahkâmları
muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir.
Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an
oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikat gelir.
İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çı-
kar bir hâlet: Salâbet itikattan,
Taassup iltizamdan, imtisal iz’andan; tasdikten iltizam,
taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda,
ahkâm:
hükümler, kanunlar,
emirler.
akıl:
us, idrak, düşünme, anlama
ve tedbir alma, iyi ve kötüyü; ha-
yır ve şerri ayırt edebilme özelli-
ği.
basar:
göz; görüş.
basiret:
gerçeği görme.
basiretsiz:
ileri görüşü, kavrayışı
ve anlayışı olmayan.
bîbehre:
mahrumiyet, nasipsizlik.
bid’at:
Kur’ân ve sünnetin yerine
geçen hüküm, dinin kabul etme-
diği, reddettiği şey.
bîtaraf:
tarafsız.
cehil :
bilgisizlik, cehalet, cahillik.
davet:
bir şeyi kabul etmeye ça-
ğırma.
dimağ:
beyin, akıl ve şuur.
ebyaz:
beyazlık.
fikret-i beyza:
parlak fikirler.
hâlet:
durum, hâl.
halita-i dimağî:
dimağda, beyin-
de, akılda bulunan fikirler yuma-
ğı.
iltizam:
benimseme, taraftar ol-
ma.
imtisal:
emre uyma, itaat etme.
itikat:
iman, inanç.
iz’an:
basiret, anlayış, zekâ..
kalb:
manevî yapıdaki his ve
duyguların merkezi; gönül, dil.
lâkin:
ama, fakat.
leyl-i münevver:
aydınlık gece,
her şeyi gösteren karanlık.
libas:
elbise.
meratib-i ilim:
bilgi basamakları,
mertebeleri, dereceleri.
mezcolma:
bir araya gelme,
birleşme, bütünleşme.
muhtelif:
çeşitli.
muzlim:
karalık, aydınlığı gör-
meyen.
mültebis:
karıştıran, birbiri ile
iç içe olan.
münevver:
bilgili, kültürlü
kimse, aydın.
nehar:
gündüze benzeyen
beyazlık.
nur:
ışık, aydınlık. (kalb nuru)
nur-i akıl:
aklın aydınlatıcı ışı-
ğı.
nur-i fikir:
fikir aydınlığı.
salâbet:
hakta sebat etme,
sağlam duruş sergileme.
sevad:
siyahlık.
süveyda-i kalb:
kalbdeki ba-
siret ve idrak merkezi; kalbin
ortasında var olduğu kabul
edilen İlâhî aşkın tecelli ettiği
yer.
şahmpare:
iç yağ parçası.
taakkul:
akıl yürütme.
taassup:
körü körüne inan-
ma.
tahayyül:
hayal etme.
tasavvur:
tasarlama, zihinde
şekil verme.
tasdik:
onaylama, doğrula-
ma.
ziya:
ışık, parlaklık. (fikir ışığı)
ziya-i kalb:
kalb ışığı, mane-
viyatı anlama kabiliyeti.
zulmet:
karanlık, anlaşılmaz.
zulmet-i müzevver:
uydur-
macılığın, yalanın, bilgisizliğin
karanlığı.
zulmetli:
maneviyatı kavra-
mayan, manevî yönü karanlık
olan.
zulüm:
haksızlık.
L
EMAAT
| 1148 | SÖZLER