HAYAT BİR ÇEŞİT TECELLİ-İ VAHDETTİR
Hayat bir nur-i vahdettir; şu kesrette eder tevhid tecel-
li. Evet, bir cilve-i vahdet eder kesretleri tevhid ve yekta.
Hayat bir şeyi her şeye eder malik. Hayatsız şey, ona
nispet ademdir cümle eşya.
• • •
RUH, VÜCUD-İ HARİCÎ GİYDİRİLMİŞ BİR KANUNDUR
Ruh bir nuranî kanundur, vücud-i haricî giymiş bir na-
mustur, şuuru başına takmış.
Bu mevcut ruh, şu makul kanuna olmuş iki kardeş, iki
yoldaş.
Sabit ve hem daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem
âlem-i emir, hem irade vasfından gelir.
Kudret vücud-i hissî giydirir, şuuru başına takar, bir
seyyale-i lâtifeyi o cevhere sadef eder.
Eğer envadaki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-i haricî
giydirirse, her biri bir ruh olur.
Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine
lâyemut kanun olur.
• • •
HAYATSIZ VÜCUT ADEM GİBİDİR
Ziya ile hayatın her biri mevcudatın birer keşşafıdır.
Bak; nur-i hayat olmazsa,
Vücut ademâlûddur, belki adem gibidir. Evet, garip,
yetimdir hayatsız ger kamerse.
• • •
den.
seyyale-i lâtife:
akıcılık özelliği
olan manevî varlık.
şuur:
idrak, düşünce, bilinç.
tecelli:
yansıma, görünme.
tecelli-i vahdet:
eşyada Allah’ın
birliğinin yansıması.
tevhid:
Allah’ın bir olduğunun
ifadesi.
vasıf:
özellik, sıfat.
vücud-i haricî:
beden, maddî vü-
cut.
vücud-i hissî:
duyu organları ile
kavranan varlıkların vücutları.
yekta:
tek, eşsiz.
adem:
yokluk.
ademâlûd:
yokluk ile karışık.
âlem-i emir:
Allah’ın iradesi-
nin kanun şeklinde tam te-
celli ettiği kanunlar âlemi.
cevher:
bir şeyin özü, esası,
temel yapı taşı.
cilve-i vahdet:
Allah’ın tüm
varlıkta görünen birliği.
cümle eşya:
bütün şeyler,
varlıklar.
daim:
devamlı.
enva:
türler, varlık çeşitleri.
fıtrî:
Allah’ın yarattığı gibi, do-
ğal.
ger:
eğer.
irade:
dileme, tercih etme.
kamer:
ay. (ay ışığını kaybet-
tikçe görünmez olur.)
kanun:
varlıkların uymak du-
rumunda kaldığı kurallar.
kesret:
çokluk.
keşşaf:
açığa çıkaran, keşfe-
den.
kudret-i Hâlık:
yaratıcı kud-
ret.
lâyemut:
ölümsüz.
makul:
akla uygun.
malik:
sahip, mülk sahibi.
namus:
kanun, nizam.
nispet:
kıyas, oranlama.
nuranî:
nurlu, parlak, münev-
ver.
nur-i hayat:
hayat nuru, ha-
yat ışığı.
nur-i vahdet:
tüm canlılarda-
ki hayat gerçeğinin bir elden
çıkmasını ifade eden birlik
nuru.
ruh:
can, hayat ve duygular-
dan oluşan canlının manevî
yönü.
sabit:
devamlı, değişmez.
sadef:
içinde inciyi saklayan
kabuk, özü saklayan dış be-
SÖZLER | 1143 |
L
EMAAT