MUBTIL, BATILI HAK NAZARIYLA ALIR
İnsandaki fıtratı mükerrem olduğundan, kasten hakkı
arıyor.
Bazen gelir eline, batılı hak zanneder, koynunda saklı-
yor.
Hakikati kazarken, ihtiyârı olmadan dalâl düşer başı-
na; hakikattir zanneder, kafasına geçirir.
• • •
KUDRETİN ÂYİNELERİ ÇOKTUR
Kudret-i Zülcelâl’in pek çoktur mir’atları. Her biri öte-
kinden daha eşef ve eltaf pencereler açıyor bir âlem-i mi-
sale.
Sudan havaya kadar, havadan tâ esîre, esîrden tâ mi-
sale, misalden tâ ervaha, ervahtan tâ zamana, zamandan
tâ hayale,
Hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil
eder şuunat-ı seyyale.
Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vahide, olur
milyon kelimat.
Acip istinsah eder o kudretin kalemi; şu sırr-ı tenasü-
lât.
• • •
TEMESSÜLÜN AKSAMI MUHTELİFEDİR
Âyinede temessül, münkasım dört surete: ya yalnız hü-
viyet, ya beraber hasiyet, ya hüviyet hem şule-i mahiyet,
ya mahiyet hüviyet.
acip:
hayrete düşürücü, hayranlık
uyandırıcı.
âlem-i misale:
dünyadaki eşya-
nın ve manaların hakikatlerinin
ve misali hüviyetlerinin yansıdığı
ve filiz verdiği madde ötesi âlem.
âyine:
ayna.
âyine-i hava:
hava aynası, hava-
da yansıyan görüntüler.
batıl:
gerçek olmayan.
daima:
devamlı.
dalâl:
doğru yoldan çıkma, sap-
ma, azıp eğri yola, batıla sapma.
eltaf:
çok lâtif, çok güzel ve hoş.
ervah:
ruhlar.
esîr:
atomların içini ve tüm
kâinatı dolduran maddeden
lâtif, nurdan kesif madde.
eşef:
çok şeffaf, çok parlak.
fıtrat:
yaratılış, Allah’ın yarat-
tığı şey.
hakikat:
gerçek.
hasiyet:
hususiyet, özellik.
hayal:
zihinde tasarlanıp can-
landırılan şey, hülya.
hüviyet:
özellik, bir şeyin
mahiyeti, kimlik.
ihtiyâr:
tercih, özgürce seç-
me.
istinsah:
yazarak, yaparak
çoğaltma.
kasten:
kasıtlı olarak, gerçek-
te isteyerek.
kazmak:
aramak.
kelimat:
sözler.
kelime-i vahit:
bir tek söz.
Kudret-i Zülcelâl:
azamet sa-
hibi yüce Allah’ın gücü.
mahiyet:
bir şeyin iç yüzü.
mir’at:
ayna.
misal:
görüntü.
muhtelif:
çeşitli.
mükerrem:
şerefli, saygıde-
ğer.
münkasım:
çeşitli kısımlara
ayrılmış.
suret:
şekil, biçim.
sırr-ı tenasülât:
üreyerek ço-
ğalma sırrı.
şule-i mahiyet:
bir şeyin
özelliğini yansıtan parıltı.
şuunat-ı seyyale:
devamlı
olarak akıp giden işler, icraat-
lar, fiiller.
temessül:
yansıma, görün-
me.
temsil:
bir şeyin misli, benze-
rini yapma.
L
EMAAT
| 1146 | SÖZLER