İki mizaca göre mesail-i fer’îde hakikat sabit değil, iza-
fî ve mürekkep. Mükellefîn mizaçlar,
Ona bir hisse verip, ona göre ederek tahakkuk ve te-
rekküp, her mezhebin sahibi mühmel mutlak hükmeder.
Mezhebinin hududu tayinini bırakır temayül-i mizaca.
Taassub-i mezhebî, tamime sebep olur.
Tamimin iltizamı, sebep olur nizaa. İslâmiyet’ten evvel
tabakat-ı beşerde derin uçurumlar,
Hem tebaud-i acibi istedi, bir vakitte taaddüd-i enbiya,
tenevvü-i şerayi, müteaddit mezhepler.
Beşerde bir inkılâp İslâmiyet yaptırdı. Beşer tekarüp
etti; şer’ etti ittihat, vahit oldu peygamber.
Seviye bir olmadı; mezhep taaddüt etti. Terbiye-i vahi-
de kâfi geldiği zaman, ittihat eder mezhepler.
• • •
İCAT VE CEM-İ EZDATTA BÜYÜK BİR HİKMET VAR; KUDRET
ELİNDE ŞEMS VE ZERRE BİRDİR
Ey birader-i kalb-i hüşyar! Ezdadın cem’indendir tecel-
li-i iktidar. Lezzet içinde elem, hayrın içinde şerri,
Hüsnün içinde kubhu, nef’in içinde dârrı, nimet içinde
nikmet, nurun içinde nârı, bilir misin ki sırrı?
Hakaik-ı nisbiye sübut, takarrür etsin. Bir şeyde çok
şey olsun; bulsun vücut, görünsün. Sür’at-i hareketle bir
nokta bir hat olur.
lerden oluşan.
müteaddit:
birden fazla.
nâr:
ateş.
nef’:
fayda.
nikmet:
sıkıntı ve üzüntüye se-
bep her şey.
nimet:
faydalanılan her şey.
niza:
çekişme.
nur:
aydınlık, ışık.
seviye:
mertebe, derece.
sübut:
kararlı hale gelme, gerçek-
leşme.
sür’at-i hareket:
hareket hızı.
sır:
gizem, mahiyetinin bilinme-
mesi.
şems:
güneş.
şer’:
din, Allah’ın emri, şeriat.
şer:
kötülük.
taaddüd-i enbiya:
peygamberle-
rin çokluğu.
taaddüt:
ayrı ayrı, çok.
taassub-i mezhebî:
mezhep ta-
assubu, mezhebi dışındakini sa-
pıklıkla suçlama.
tabakat-ı beşer:
insanlarda bulu-
nan farklı tabakalar.
tahakkuk:
gerçekleşme.
takarrür:
yerleşme.
tamim:
genelleme, herkese yay-
maya, duyurma.
tayin:
belirleme.
tebaud-i acip:
hayret verici dere-
cede birbirinden uzaklaşma.
tecelli-i iktidar:
gücünü göster-
me.
tekarüp:
yaklaşma.
temayül-i mizaç:
fıtrat, yaratılış-
ta verilen kabiliyetler.
tenevvü-i şerayi:
şeriatların, din-
lerin çeşitli olması.
terbiye-i vahide:
herkesin aynı
seviyede eğitim alması.
terekküp:
farklı şeylerden birleş-
miş olan.
vahit:
bir tek.
vakit:
zaman.
vücut:
meydana çıkma.
zerre:
atom.
beşer:
insanlık.
cem:
birleştirme.
cem-i ezdat:
zıtları birleştir-
me.
dârr:
zarar.
elem:
acı.
ezdat:
zıtlar.
hakaik-ı nisbiye:
göreceli,
başkalarına nispetle ve kıyas-
la ortaya çıkan gerçekler.
hakikat:
gerçek.
hayır:
iyilik.
hikmet:
her şeyin anlamlı,
faydalı ve birçok amaca yö-
nelmiş olması.
hudut:
sınır.
hükmetme:
hüküm verme,
karar ve fetva verme.
hüsün:
güzellik.
icat:
yaratma.
iltizam:
taraftarlık.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
İslâmiyet:
İslâm dini.
ittihat:
birleşme.
izafî:
göreceli, değişken.
kâfi:
yeterli.
kalb-i hüşyar:
kalbi uyanık,
akıllı ve düşünceli.
kubuh:
çirkinlik.
kudret:
güç ve iktidar.
lezzet:
zevk.
mesail-i fer’î:
esasta olma-
yan teferruata ait meseleler.
mezhep:
Cenab-ı Hakkın rıza-
sına giden yol; dinde Allah rı-
zasına giden yolları sistemleş-
tiren bilginler.
mizaç:
farklı kabiliyet ve şe-
kilde yaratılmış olmak.
mutlak:
sınırlamaya girme-
me.
mühmel:
kayıt koymadan.
mükellefîn:
yükümlüler, so-
rumlular.
mürekkep:
birden fazla şey-
SÖZLER | 1171 |
L
EMAAT