BÖYLE ZAMANDA TEREFFÜHTE İZN-İ ŞER’Î
BİZİ MUHTAR BIRAKMAZ
Lezaiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. “Sanki ye-
dim” düstur eden, bir mescidi yemedi.
(HAŞİYE)
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenauma ihtiyâr
bir derece var idi.
Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyâr
izn-i şer’î kalmadı.
Sevad-ı azam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basit-
tir. Tegaddi besatetiyle onlara tâbi olmak,
Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım
sefihe tegaddide tereffüh noktasında benzemek.
• • •
ZAMAN OLUR Kİ, ADEM-İ NİMET, NİMETTİR
Hafıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda, musi-
bet zamanında, nisyan ona racihtir.
Nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çek-
tirir, müterakim olmuş âlâmı unutturur.
• • •
HER MUSİBETTE BİR CİHET-İ NİMET VAR
Ey musibetzede! Musibetin içinde bir nimet münderiç-
tir; dikkat et de, onu gör. Nasıl her şeyde vardır,
Bir derece-i hararet; her musibette vardır bir derece-i
nimet. Daha büyüğü düşün küçükteki nimetin,
HAŞİYE:
İstanbul’da Sankiyedim namında bir mescit var. “Sanki yedim”
diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.
adem-i nimet:
nimetin yokluğu.
ahlâksız:
görgüsüz, kural tanı-
maz.
âlâm:
elemler, acılar.
basit:
sade.
besatet:
sadelik, basitlik.
bina etmek:
üzerine ev yapmak,
bir şey inşa etmek.
cihet-i nimet:
nimet yönü.
derece-i hararet:
sıcaklığın dere-
celeri.
derece-i nimet:
nimet mertebe-
leri.
düstur:
ilke, prensip.
ekalliyet-i müsrif:
israfçı azınlık.
ekser:
pek çok, çoğunluk.
ekseriyet-i masum:
günah-
sız, aldatılmamış çoğunluk.
filcümle:
genellikle, çoğun-
lukla.
hafıza:
insanın her şeyi mu-
hafaza ettiği beyindeki bilgi
deposu.
haşiye:
dipnot.
heves:
nefsin arzusu.
ihtiyâr:
seçme, tercih, irade.
İslâm:
Müslümanlar.
izn-i şer’î:
dinin izni.
lezaiz:
lezzetler, zevk vere-
cek işler.
maişet:
geçim.
mescit:
namaz kılınan küçük
mekân, cami.
muhtar:
kendi iradesine,
kendi hâline bırakmak.
musibet:
sıkıntı, felâket.
musibetzede:
sıkıntıya uğra-
yan.
münderiç:
içinde saklanmış.
müreccah:
tercih edilen, üs-
tün tutulan.
müterakim:
birikmiş.
nimet:
insanı mutlu eden her
şey.
nisyan:
unutkanlık.
racih:
tercih edilen.
sefih:
malın değerini bilme-
yen akılsız.
sevad-ı azam:
Müslümanla-
rın ekseriyeti, çoğunluk.
tâbi olmak:
uymak, peşinden
gitmek.
tegaddi:
gıda alma, yeme iç-
me.
telezzüz:
zevk ve lezzet pe-
şinde koşma.
tenaum:
nimetlerden çokluk-
la faydalanma.
tereffüh:
bolluk içinde refah-
la yaşama.
L
EMAAT
| 1178 | SÖZLER