Haşmetleri hüsn-i hulk, lütuf ve cemali ismet, hüsn-i
kemali şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbab-ı ifsat, de-
mir sebat kararı
Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda, güzel karı
girdikçe, riya ile rekabet, haset ile hodgâmlık depretir da-
marları.
Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i nisâda
serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin
birden bire inkişafı.
Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler
denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolle-
ri pek azîmdir; Hem müthiştir tesiri.
(HAŞİYE)
Memnu heykel, suretler, ya zulm-i mütehaccir, ya mü-
tecessit riya, ya müncemit hevestir, ya tılsımdır; celp eder,
o habis ervahları.
• • •
TASARRUF-İ KUDRETİN VÜS’ATİ, VESAİT VE MUİNLERİ
REDDEDER
O Kadîr-i Zülcelâl, tasarruf-i kudreti, tevessü-i tesiri
noktasında oluyor şemsimiz zerremisal.
Nev-i vahitte olan tasarruf-i azîmi mesafesi vâsidir. İki
zerre beyninde cazibeyi ele al,
HAŞİYE:
Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşet-
le alçaklığını gösterir; öyle de, rahmete muhtaç bir bîçare meyyitenin
güzel tasvirine müştehiyâne bir nazarla bakmak, ruhun hissiyat-ı ulviye-
sini söndürür.
ahlâk-ı seyyie:
kötü huylar.
alçaklık:
düşkünlük, basitlik.
azîm:
büyük.
beşer:
insan, insanlık
beyn:
arasında.
bîçare:
çaresiz, ne yapacağını, ne-
reye gideceğini şaşırmış.
birdenbire:
aniden.
cazibe:
çekim gücü.
celp etmek:
kendine çekmek.
dehşet:
ürkütücü.
demir sebat :
demir gibi sağlam
olmak.
depretmek:
oynatmak, kımıldat-
mak.
esbab-ı ifsat:
bozguncu komite-
ler, sebepler.
evlât:
çocuklar.
habis ervahlar:
kötülükten ve
günahlardan hoşlanan ruhlar.
haset:
kıskançlık.
haşiye:
dipnot.
haşmet:
görkem, heybet.
hevesat:
nefsin kötü arzuları.
heykel:
taştan yapılan resimler,
şekiller.
hissiyat-ı ulviye:
yüce duygular.
hodgâmlık:
bencillik.
hüsn-i hulk:
güzel ahlâk.
hüsn-i kemal:
olgunluğunun gü-
zel olması.
hırçınlaşmış:
dünyaya, mala ve
maddeye saldıran.
inkişaf:
açılma, açığa çıkma.
ismet:
günahsızlık, her çeşit ku-
surdan uzaklık.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
her şeye gücü yeten Allah.
karı:
kadın.
lâzım:
gerekli.
lütf-i cemal:
güzellik, hoşluk.
meclis-i ihvan:
kardeşler meclisi.
medenî:
şehirli, bilgili ve kültürlü.
memnu:
dinin yasakladığı.
meyyit:
ölü, kâğıttaki resim.
meyyite:
kâğıtta hareketsiz ka-
dın resmi.
muinler:
yardımcılar.
müncemit heves:
hevesine esir
kadınların donmuş suretleri.
müştehiyâne:
şehvetle, arzu
ve istekle.
mütebessim:
gülen.
mütecessim riya:
meşhur ri-
yakârların taşlaşmış riyaları.
müthiş:
korkunç, dehşetli.
nazar:
bakış.
nefis:
insanın bedensel yönü.
nefsanî nazar:
nefsin hoşuna
giden bakış.
nev-i vahit:
tek bir tür.
rahmet:
korunmaya muhtaç.
reddetmek:
kabul etmeme.
rekabet:
birbirini rakip gör-
me, yarışma.
riya:
gösteriş.
rol:
takındığı tavır.
sebep:
vasıta, araç.
serbestî inkişafı:
hürriyetle-
rin gelişimi.
suret:
şekil, resim; kadın re-
simleri.
şefkat:
çocuklara olan karşı-
lıksız sevgi ve merhamet.
şems:
güneş.
taife-i nisâ:
kadınlar sınıfı.
tasarruf-i azîm:
büyük tesir
ve tasarruf.
tasarruf-i kudret:
Allah’ın
sonsuz kudreti.
tasvir:
suret, resim.
tesir:
etki.
tevessü-i tesir:
tesir sahası-
nın genişliği.
tılsım:
insanı büyü gibi etkile-
yen şey, büyü.
vâsi:
geniş.
vesait:
araçlar, vasıtalar.
vüs’at:
genişlik, her yeri kap-
laması.
zerre misal:
atom gibi.
zerre:
atom.
zulm-i mütehaccir:
zalimin
taşlaşmış zulmü.
L
EMAAT
| 1184 | SÖZLER