Dem zalimlerdeki nef’i en fena kısmınadır. Onlar da
sefihlerdir. Âlem-i İslâma bir zarar-ı mutlaktır. Mutlak be-
şer her
Dem refahı nazar-ı şer’îde yoktur. Zira harbî bir gâvur
hürmetsiz, ismetsizdir; demi hederdir. Her
De………m.
• • •
KUR’ÂN, KENDİ KENDİNİ HİMAYE EDİP HÂKİMİYETİNİ
İDAME EDER (HAŞİYE)
Bir zatı gördüm ki yeis ile müptelâ, bedbinlikle hasta
idi. Dedi: “Ulema azaldı; kemiyet keyfiyeti. Korkarız, di-
nimiz sönecek de bir zaman.”
Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, iman-ı İslâmî de
sönemez. Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar
hükmünde her an
Olan İslâmî şeair, dinî minarat, İlâhî maâbid, şer’î ma-
âlim itfa olmazsa, İslâmiyet parlayacak anbean.
Her bir mabet bir muallim olmuş, tab’ıyla tabâyie ders
verir. Her maâlim dahi birer üstat olmuştur; onun lisan-ı
hâli eder telkin-i dinî; hatasız, hem bînisyan.
Her bir şeair bir hoca-i dânâdır; ruh-i İslâmı daim en-
zara ders veriyor. Mürur-i a’sar ile sebeb-i istimrar-ı za-
man;
müptelâ:
bağımlı, bir alışkanlığa
tutkun.
mürur-i asar:
asırların geçmesi.
nazar-ı şer’î:
dinin gözünde.
nevi:
çeşit.
refah:
bolluk, bereket, geçim ra-
hatlığı.
ruh-i İslâm:
İslâmın ruhu.
sebeb-i istimrar-ı zaman:
zama-
nın sürekliliği sebebiyle.
sefih:
akılsız, müsrif, yasak zevk
ve eğlencelere düşkün olan.
şeair:
İslâmî semboller.
şer’î maâlim:
dini kitaplar ve me-
seleleri içine alan kitaplar.
tab’:
karakter, yaratılıştan gelen
özellikler.
tabâyi:
mizaçlar ve kabiliyetler.
telkin-i din:
dinin hakikatlerini
anlatma.
ulema:
bilginler.
üstat:
sahasında otoriter, ihtisas
sahibi öğretmen.
yeis:
ümitsizlik.
zarar-ı mutlak:
kesin zarar.
zat:
şahsın kendisi.
zemin yüzü:
yer yüzü.
zira:
çünkü.
âlem-i İslâm:
İslâm dünyası.
anbean:
sürekli, devamlı.
bedbinlik:
karamsarlık.
bereket:
az bir şeyle çok fay-
da sağlamak.
beşer:
insan.
bînisyan:
unutmadan, unut-
turmadan.
daim:
devamlı.
dem:
an, vakit, zaman.
dinî minarat:
cami minarele-
ri.
enzar:
bakışlar.
gâvur:
imansız, dinsiz.
hâkimiyet:
egemenlik.
harbî:
düşman, savaşan.
haşiye:
dip not.
heder:
faydasız, boş yere..
her dem:
her zaman.
himaye:
koruma.
hoca-i dânâ:
bilgin, mahir öğ-
retmen.
hürmetsiz:
insan haklarına
saygısız.
idame :
devam ettirme.
ihbar-ı gaybî:
gelecekten ve
gizli sırlardan haber verme.
İlâhî maâbid:
ibadethane
olan camiler, mescitler.
iman-ı İslâmî:
İslâm inancı.
İslâmî şeair:
İslâmı temsil
eden semboller.
ismetsiz:
masum olmayan.
itfa:
sönme.
kâinat:
evren, yaratılan her
şey.
kemiyet:
sayı çokluğu.
keyfiyet:
kalite, değer.
lisan-ı hâli:
hâl dili.
maâlim:
dine ve imana ait
meseleler, bilgiler.
mabet:
ibadet edilen yer.
mismar:
çivi.
muallim :
öğretmen.
mutlak:
kesin, sadece.
HAŞİYE:
35 sene evvel yazılan bu makam, bu sene yazılmış tarzını gös-
teriyor. Demek Ramazan bereketiyle yazdırılmış bir nevi ihbar-ı gaybî-
dir.
SÖZLER | 1189 |
L
EMAAT