Sözler - page 1190

Güya tecessüm etmiş, envar-ı İslâmiyet, şeairi içinde.
Güya tasallüp etmiş, zülâl-i İslâmiyet, maâbidi içinde. Bi-
rer sütun-i iman.
Güya tecessüt etmiş, ahkâm-ı İslâmiyet, maâlimi için-
de. Güya tahaccür etmiş, erkân-ı İslâmiyet, avalimi için-
de. Birer sütun-i elmas; onunla murtabıttır zemin ile asu-
man.
Lâsiyyema, bu Kur’ân-ı Hatib-i Mu’cizbeyan, daima
tekrar eder bir hutbe-i ezelî. Aktâr-ı İslâmîde kalmamış
hiç de bir köy, hem dahi hiç bir mekân.
Nutkunu dinlemesin, talimi işitmesin.
(1)
n
¿ƒ o
£p
aÉn
ën
d o
¬ n
d És
fp
G
sırrı ile, hafızlıktır pek de büyük bir rütbe. Tilâvet ise, iba-
det-i insücân.
Onun içinde talim, hem müsellematı tezkir. Tekerrür-i
zamanla nazariyat kalbolur müsellemata, hem döner be-
dihiyata. İstemez daha beyan.
Zaruriyat-ı dinî, nazariyattan çıkıp zaruriyat olmuştur.
Tezkir ise kâfidir, ihtar ise vâfidir. Şâfidir her dem Kur’ân,
İhtara, hem tezkire. Şu intibah-ı İslâm, hem içtimaî ya-
kaza her birine veriyor, umuma ait olan delâil ve hem mi-
zan.
Madem içtimaî hayat İslâmda başlamıştır; her birinin
imanı kendine mahsus olan delile münhasıran değil, müs-
tenit vicdan.
Belki cemaatin kalbinde gayrimahdut esbaba dahi eder
istinat. Hatta cây-ı dikkattir: Bir mezheb-i zayıfı, mürur
ettikçe zaman,
ahkâm-ı İslâmiyet:
İslâm dinine
ait hükümler.
aktâr-ı İslâmî:
İslâm dünyasını
dört bir tarafı.
asuman:
gök yüzü.
avalim:
âlemler, dünyalar.
bedihiyat :
delil ve ispata gerek
kalmadan herkesçe kabul edilen
gerçekler.
beyan:
ifade etme.
cây-ı dikkat:
dikkate, üzerinde
durmaya değer.
delâil:
deliller.
delil:
bir şeyi ispata yarayan bel-
ge.
envar-ı İslâmiyet:
İslâmiyet nu-
ru.
erkân-ı İslâmiyet:
İslâmın temel
meseleleri.
esbap:
sebepler.
gayr-i mahdut:
sınırsız.
güya:
sanki.
hafız:
koruyan.
hatib-i mu’cizbeyan:
ifadesi
mu’cize olan ve devamlı okuna-
rak insanlara hitap eden Kur’ân.
hutbe-i ezelî:
Allah’ın ezelde
okuduğu, ebede kadar hitap
eden hutbe.
içtimaî hayat:
toplum hayatı.
içtimaî yakza:
toplumsal uyanık-
lılık.
ihtar:
şiddetle hatırlatma,
ins-i can:
insanlar ve cinler.
intibah-ı İslâm:
İslâmiyet’in
uyanması.
istinat:
dayanma.
kâfi:
yeterli.
lâsiyyema:
bilhassa, özellikle.
maâbid:
ibadethaneler.
maâlim:
dinin akait ve ibadete
ait meseleleri.
mekân:
mesken, ikametgâh.
mezheb-i zayıf:
zayıf bir görüş,
müntesibi az olan bir düşünce
ekolü.
mizan:
ölçü, denge.
murtabıt:
bağlı, bağlanmış.
münhasır:
bir şeye has olan.
mürur:
zamanın geçmesi.
müsellemat:
doğruluğu ve kesin-
liği herkesçe kabul edilen esaslar.
müstenit:
dayanan.
nazariyat:
teoriler ve görüş-
ler.
nutuk:
bir topluluğa yapılan
konuşma.
rütbe:
birine meziyetinden
dolayı verilen paye, ünvan.
sütun-i elmas:
elmas direk.
sütun-i iman:
iman direği.
sır:
gizem.
şâfi:
faydalı, hastalığı giderici,
tedavi edici.
şeair:
İslâmî semboller.
tahaccür:
taşlaşma.
talim:
öğretim, eğitim.
tasallüp:
sertleşmiş.
tecessüm:
maddî yapıya bü-
rünmüş, cisimleşmiş.
tecessüt:
ceset şekline gir-
miş.
tekerrür-i zaman:
zamanın
tekrarlanması.
tezkir:
anma, hatırlama, ha-
tırlatma.
tilâvet:
okuma.
umum:
genel.
vâfi:
yeterli.
vicdan:
insanın hakkı kabul
etme duygusu.
zaruriyat:
olmazsa olmaz ke-
sin hükümler.
zaruriyat-ı dinî:
dinin temel
kuralları.
zemin:
yer.
zülâl-i İslâmiyet:
İslâmiyet’in
saf, temiz suyu.
1.
Onu koruyucu olan da Biziz. (Hicr Suresi: 9.)
L
EMAAT
| 1190 | SÖZLER
1...,1180,1181,1182,1183,1184,1185,1186,1187,1188,1189 1191,1192,1193,1194,1195,1196,1197,1198,1199,1200,...1482
Powered by FlippingBook