Dördüncübirsebepde
, Hazret-i Hüseyin’in taraftar-
larında bulunuyordu ki, emevîlerin, Arap milliyetini esas
tutup, sair milletlerin efradına “memalik” tabir ederek
köle nazarıyla bakmaları ve gurur-i milliyelerini kırmala-
rı yüzünden, milel-i saire Hazret-i Hüseyin’in cemaatine
intikamkârâne ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerin-
den, emevîlerin asabiyet-i milliyelerine fazla dokunmuş,
gayet gaddarâne ve merhametsizcesine meşhur faciaya
sebebiyet vermişlerdir.
Mezkûr dört esbap zahirîdir. kader noktasından bakıl-
dığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına o facia sebe-
biyle hâsıl olan netaic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve
terakkiyat-ı maneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile
çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer. nasıl ki bir
nefer, bir saat işkence altında şehit edilse, öyle bir mer-
tebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa ancak o mertebe-
yi bulur. eğer o nefer şehit olduktan sonra ona sorulabil-
se, “Az bir şey ile pek çok şeyler kazandım” diyecektir.
DÖRDÜNCÜ SuaLİNİZİN MeaLİ:
Ahir zamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm deccali öl-
dürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girer-
ler. Hâlbuki rivayetlerde gelmiştir ki, “Yeryüzünde Allah
Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.”
(1)
Böyle
umumiyetle imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küf-
re giderler?
elcevap:
Hadis-i sahihte rivayet edilen, “Hazret-i İsa
Aleyhisselâmın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel
Mektubat | 93 |
o
n
B
eşinci
m
ekTup
ahir zaman:
dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
amel:
dinî emirler ve yasakla-
ra göre yapılan hareket, iş.
asabiyet-i milliye:
ırkçılık da-
marı.
cemaat:
topluluk.
Deccal:
kıyamet zamanına
yakın meydana çıkarak fitne
ve fesada sebep olacağı, İslâ-
mî şeairi tahrip edeceği ha-
dislerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
din-i hak:
hak din, İslâmiyet.
efrat:
fertler, şahıslar.
ekseriyet:
çoğunluk.
esbap:
sebepler.
facia:
çok acı veren feci olay,
musibet.
gaddarâne:
gaddarca, acıma-
sızca, zalimce.
gayet:
son derece, çok.
gurur-i milliye:
millî gurur.
hadis-i sahih:
sahih hadis,
hakkında şüphe edilmeyen
ve doğru senetlere ve ravile-
re dayandırılarak doğruluğu
kesin olarak bilinen hadisler.
hâsıl olan:
meydana gelen,
ortaya çıkan.
1.
Müslim, İman:234; Müsned, 2:107, 201, 268; Hâkim, Müstedrek,4:494;Kenzü’l-Ummal, 14:227,
228.
iltihak etme:
katılma, sonradan
girme.
imana gelme:
inanma.
intikamkârâne:
intikam besleye-
rek, intikam alır gibi.
kader:
İlâhî hüküm, Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
kıyamet:
kâinatın ölümü, dünya-
nın sonu; varlık âleminin bozulup
dağılması.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
köle:
kul, esir.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, inkâr etme.
meal:
anlam, mana.
memalik:
kullar, köleler.
merhamet:
şefkat gösterme, ko-
ruma, acıma.
mertebe:
derece.
meşhur:
herkesin bildiği.
mezkûr:
zikredilen, anılan, sözü
geçen.
milel-i saire:
diğer milletler.
milliyet:
bir milleti diğer millet-
lerden ayıran özelliklerin tamamı;
ulusallık.
müşevveş:
karışık.
nazar:
bakış, görüş.
nefer:
asker, er.
netaic-i uhreviye:
ahiretteki ne-
ticeler, sonuçlar.
niyet:
maksat, amaç.
rivayet:
nakil, Peygamberimiz-
den duyulan sözlerin aktarılması.
sair:
diğer, başka, öteki.
saltanat-ı ruhaniye:
ruhanî sal-
tanat, manen devam eden hâki-
miyet.
sebebiyet verme:
sebep olma.
sual:
soru.
şehit:
Allah yolunda ölen Müslü-
man.
şeriat-ı İslâmiye:
İslâm şeriatı, di-
ni.
tabir etme:
adlandırma.
terakkiyat-ı maneviye:
manevî
yükselmeler, ilerlemeler.
umumiyet:
genellik.
vakit:
zaman.
zahiri:
görünürde, dış görünüşte.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.