Mektubat - page 92

Amma kader nokta-i nazarında feci akıbetin hikmeti
ise:
Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri,
manevî bir saltanata namzet idiler. dünya saltanatı ile
manevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. onun için on-
ları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü göster-
di; tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. onların
elleri muvakkat ve sûrî bir saltanattan çekildi; fakat par-
lak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler. Adî
valiler yerine evliya aktaplarına merci oldular.
ÜÇÜNCÜ SuaLİNİZ:
Omübarekzatlarınbaşınagelenofecigaddarâne
muameleninhikmetinedir?
” diyorsunuz.
elcevap:
sabıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüse-
yin’in muarızları olan emevîler saltanatında, merhamet-
siz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:
Birisi
: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, “Hükû-
metin selâmeti ve asayişin devamı için eşhas feda edilir.”
İkincisi
: onların saltanatı, unsuriyet ve milliyete istinat
ettiği için, milliyetin gaddarâne bir düsturu olan, “Mille-
tin selâmeti için her şey feda edilir.”
Üçüncüsü
: emevîlerin Haşimîlere karşı an’anesindeki
rekabet damarı, Yezit gibi bazılarda bulunduğu için, şef-
katsiz bir gadre kabiliyet göstermişti.
adî:
sıradan, basit.
akıbet:
son, neztice.
aktap:
kutuplar, büyük velîlerden
zamanın en büyük mürşidi olan
kimseler.
alâka:
ilgi, bağ.
asayiş:
emniyet, güvenlik.
beyan etme:
anlatma, açıklama.
cem’:
toplanma, bir araya gelme.
daimî:
sürekli, devamlı.
damar:
huy, tabiat.
düstur:
kanun, kaide, prensip.
eşhas:
şahıslar, fertler.
evliya:
velîler, Allah dostları.
feci:
dehşetli, korkunç, acıklı.
feda etme:
gözden çıkarma, uğ-
runa verme.
gaddarâne:
gaddarca, acımasız-
ca, zalimce.
gadir:
zulüm, hainlik, acımasızlık.
gayet:
son derece, çok.
hanedan:
kökten asil ve büyük
aile.
Haşimî:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in kabilesinden gelen.
hikmet:
gizli sebep, gaye; gizli bi-
o
n
B
eşinci
m
ekTup
| 92 | Mektubat
linmeyen nokta, İlâhî gaye.
hükûmet:
yönetim, devlet.
istinat etme:
dayanma.
kabiliyet:
yatkınlık, kabul
edebilirlik.
kader:
İlâhî hüküm, Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etme-
si.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
merci:
merkez, kaynak.
merhamet:
şefkat gösterme,
koruma, acıma.
milliyet:
bir milleti diğer mil-
letlerden ayıran özelliklerin
tamamı; ulusallık.
muamele:
davranma, davra-
nış.
muarız:
karşı çıkan, muhalif.
muvakkat:
geçici.
mübarek:
bereketli, hayırlı.
müşkül:
zor, güç.
namzet:
aday.
nesil:
soy.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
rekabet:
çekememe, yarış-
ma.
sabıkan:
evvelce, bundan ön-
ce.
saltanat:
sultanlık, hâkimiyet;
devlet, otorite.
saltanat-ı maneviye:
manevî
saltanat.
sebebiyet verme:
sebep ol-
ma.
selâmet:
güvenlik, kurtulma.
siyaset:
devlet idaresi, politi-
ka.
sual:
soru.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
şefkatsiz:
acımasız.
tayin etme:
vazifelendirme,
görevlendirme, atama.
unsuriyet:
ırkçılık.
zat:
kişi, şahıs.
1...,82,83,84,85,86,87,88,89,90,91 93,94,95,96,97,98,99,100,101,102,...1086
Powered by FlippingBook