edeceğini, deccali öldüreceğini”
(1)
imanı zayıf olanlar is-
tib’at ediyorlar. onun hakikati izah edilse, hiç istib’at ye-
ri kalmaz. Şöyle ki:
o hadisin ve süfyan ve Mehdî hakkındaki hadislerin
ifade ettikleri mana budur ki:
Ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:
Birisi
: nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (
AsM
)
inkâr edecek süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i ni-
fakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalı-
şacaktır. ona karşı, Âl-i Beyt-i nebevînin silsile-i nuranî-
sine bağlanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemalin başına geçe-
cek Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde bir zat-ı nu-
ranî, o süfyanın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafı-
kaneyi öldürüp dağıtacaktır.
İkincicereyanise
: tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden
tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe ahir za-
manda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet
bulup, ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. nasıl bir
padişahı tanımayan ve ordudaki zabitan ve efrat onun
askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşî bir adam, herke-
se, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûnâ hâkimiyet
verir; öyle de, Allah’ı inkâr eden o cereyan efratları, bi-
rer küçük nemrut hükmünde nefislerine birer rububiyet
verir. Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma
ve manyetizmanın hâdisatı nev’inden müthiş harikalara
mazhar olan deccal ise, daha ileri gidip, cebbarâne sûrî
hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip ulûhiyetini
âciz:
zayıf, güçsüz.
ahir zaman:
dünya hayatının kı-
yamete yakın son devresi.
Âl-i beyt-i Nebevî:
Peygamberi-
mizin (
ASM
) ailesi ve soyundan ge-
lenler.
cebbarâne:
zorbalıkla, cebbarca-
sına, zor kullanarak.
cereyan:
akım, hareket.
cereyan-ı münafıkane:
münafık-
lık akımı, cereyanı; münafıkça ce-
reyan.
cereyan-ı Nemrudâne:
Nemrut
gibi zulüm ve dinsizlik ile iş gören
cereyan.
Deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği hadislerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
efrat:
fertler.
ehl-i kemal:
kemal sahibi olgun
kimseler.
ehl-i nifak:
münafıklar, iki yüzlü-
ler, aslında kâfir olup görünüşte
Müslüman gibi davrananlar.
ehl-i velâyet:
velî olanlar, Allah’ın
dostluğunu kazananlar.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim, felsefe dine dayandığında
hakikati bulmuş sırt çevirdiğinde
de çelişkiler içinde kalmıştır.
felsefe-i maddiye:
her şeyi mad-
dede arayan ve maddeye dayan-
dıran anlayış.
gûn:
tarz, çeşit.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, emir, fiiller.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâkimiyet:
hâkimlik, egemenlik.
hükmünde:
gibi.
hükûmet:
yönetim, rejim.
icat:
yoktan var etme, yaratma.
iman:
itikat. inanç.
inkâr etme:
reddetme.
intişar etme:
yayılma; genelleş-
me, umumîleşme.
ispirtizma:
ölülerin ruhlarıyla ba-
zı şartlar altında haberleşmenin
mümkün bulunduğuna inanan
görüş ve bu maksatla yapılan fa-
aliyet.
istib’at:
akıldan uzak görme.
maddiyyun:
maddeci, materya-
list, maddenin yaratılmayıp, ezelî
ve ebedî olduğuna inanan.
manyetizma:
telkin ve hipnoz
yolu ile birini tesir altına alma.
mazhar olma:
erişme, sahip ol-
ma.
Mehdî:
hadislere göre ahir za-
manda tevhidi esas alarak imanı
muhafaza edip İslâmiyeti hurafe-
lerden ve bid’alardan arındırarak
zamanın anlayışına göre yenile-
yecek olan âlim ve önder zat.
Nemrut:
İnanmamakta inat eden
1.
Tirmizî, Fiten: 62; Müsned, 4:226; Sahih-iBuharî, 4:205; Sahih-iMüslim, 1:136.
o
n
B
eşinci
m
ekTup
| 94 | Mektubat
ve Hz. İbrahim’i ateşe attıran
kâfir ve zalim hükümdar.
nevi:
çeşit, tür.
nifak:
münafıklık, aslında kâ-
fir olup görünüşte Müslüman
gibi davranma, iki yüzlülük.
risalet-i ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin elçiliği.
rububiyet:
rablık, ilâhlık.
silsile-i nuranî:
nurlu, parlak
silsile.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
Süfyan:
ahir zamanda Müslü-
manlar arasından çıkacağı ve
ümmetin karanlık günler ya-
şamasına sebep olacağı sahih
hadislerde bildirilen şahıs; İs-
lâm Decaali.
şahs-ı manevî:
bir topluluğu
temsil ettiği varsayılan mane-
vî kişilik.
şeriat-ı İslâmiye:
İslâm şeri-
atı, dini.
tabiiyyun:
tabiatçılar, tabiatı
bir yaratıcı gibi kabul ve izah
edenler.
tasavvur etme:
zihinde şekil-
lendirme, kurma, düşünme.
tevellüt etme:
doğma.
ulûhiyet:
İlâhlık, Allah’ın kâ-
inattaki her şeye hâkimiye-
tiyle kendisine ibadet ve itaat
ettirmesi.
zabitan:
zabitler, subaylar.
zat-ı nuranî:
nurlu zat.