Mektubat - page 103

hileyi hilesizlikte bulan pervasız, alâkasız bir insanın, de-
ğil sekiz sene, sekiz gün bir fikri gizli kalmaz. siyasete iş-
tihası ve arzusu olsaydı, tetkikata, taharriyata lüzum bı-
rakmayarak, top güllesi gibi seda verecekti.
İkİNCİ NOkta
yeniSaidneiçinbukadarşiddetlesiyasettentecen-
nüpediyor?
El ce vap
: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-ı ebe-
diyeye çalışmasını ve kazanmasını, meşkûk bir iki sene
hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette karışma
ile feda etmemek için; hem en mühim, en lüzumlu, en
saf ve en hakikatli olan hizmet-i iman ve kur’ân için şid-
detle siyasetten kaçıyor. Çünkü, diyor:
Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaşaya-
cağımı bilmiyorum. öyle ise, bana en mühim iş, hayat-ı
ebediyeye çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi ka-
zanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anah-
tarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor.
Fakat ilim itibarıyla insanlara dahi bir menfaat dokun-
durmak için şer’an hizmete mükellef olduğumdan, hiz-
met etmek isterim. lâkin o hizmet, ya hayat-ı içtimaiye
ve dünyeviyeye ait olacak; o ise elimden gelmez, hem
fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez. onun için,
o ciheti bırakıp,
enmühim,enlüzumlu,enselâmetli
olanimanahizmetcihetinitercihettim
. kendi nefsime
kazandığım hakaik-ı imaniyeyi ve nefsimde tecrübe
Mektubat | 103 |
o
n
a
lTıncı
m
ekTup
suret:
biçim, tarz, şekil.
şer’an:
dinen, şeriata göre.
taharriyat:
araştırmalar.
tecennüp:
çekinme, sakınma, ka-
çınma.
tecrübe:
deneyim, sınama.
tercih etme:
seçme.
tetkikat:
incelemeler.
vasıta:
aracı, araç.
ziyade:
fazla, çok.
alâka:
ilgi, bağ.
arzu:
istek, heves.
cihet:
yön.
feda:
gözden çıkarma, uğru-
na verme.
fuzulî:
boşuna, lüzumsuz, ge-
reksiz.
gülle:
top mermisi.
hakaik-ı imaniye:
iman haki-
katleri.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat-ı dünyeviye:
dünya
hayatı.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat.
hayat-ı içtimaiye ve dünye-
vîye:
toplumsal ve dünyaya
ait hayat.
hile:
aldatma, kandırmaya
yönelik tertip, düzen, desise.
hizmet-i iman ve kur’ân:
iman ve Kur’ân hizmeti.
ilim:
bilgi, fen.
iman:
inanmak, itikat, inanç.
iştiha:
istek, arzu.
lâkin:
fakat.
lâzım:
gerekli.
lüzum:
gereklilik, gerek.
lüzumsuz:
gereksiz.
menfaat:
fayda.
meşkûk:
şüpheli.
mühim:
önemli.
mükellef:
yükümlü.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet
gibi şeylerin kaynağı.
pervasız:
korkusuz.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk.
seda:
ses.
saf:
temiz, halis.
selâmet:
salimlik, eminlik.
siyaset:
devlet idaresi, devle-
tin işlerini düzenleme ve yü-
rütme sanatıyla ilgili görüş ve
anlayış; politika.
1...,93,94,95,96,97,98,99,100,101,102 104,105,106,107,108,109,110,111,112,113,...1086
Powered by FlippingBook