Mektubat - page 111

hanenin ve sadık bir arkadaşım olan o hane sahibi Ab-
dullah Çavuşun ihbarı ve şahadetiyle, üç ekmek, bir kıy-
ye pirinç bana kâfi gelmiştir. Hatta o pirinç, on beş gün
ramazandan sonra bitmiştir.
Üçüncüsü
: dağda, üç ay, bana ve misafirlerime bir
kıyye tereyağı, her gün ekmekle beraber yemek şartıyla,
kâfi geldi. Hatta süleyman isminde mübarek bir misafi-
rim vardı. Benim ekmeğim de ve onun ekmeği de biti-
yordu. Çarşamba günü idi. dedim ona:
“git, ekmek getir.” İki saat, her tarafımızda kimse yok
ki, oradan ekmek alınsın.
“Cuma gecesi senin yanında bu dağda beraber dua et-
mek arzu ediyorum” dedi.
Ben de dedim: “
(1)
$G n
¤n
Y É n
æ r
?`s
c
n
ƒn
J
; kal.”
sonra hiç münasebeti olmadığı hâlde ve bir bahane
yokken, ikimiz yürüye yürüye bir dağın tepesine çıktık.
İbrikte bir parça su vardı. Bir parça şeker ile çayımız var-
dı. dedim:
“kardeşim, bir parça çay yap.”
o ona başladı; ben de derin bir dereye bakar bir kat-
ran ağacı altında oturdum. Müteessifâne şöyle düşün-
düm ki: “küflenmiş bir parça ekmeğimiz var; bu akşam
ancak ikimize yeter. İki gün nasıl yapacağız ve bu safî
kalp adama ne diyeceğim?” diye düşünmede iken, bir-
den bire başım çevrilir gibi başımı çevirdim. gördüm ki,
koca bir ekmek, katran ağacının üstünde, dalları içinde
bize bakıyor.
Mektubat | 111 |
o
n
a
lTıncı
m
ekTup
üzülerek.
ramazan:
oruç ayı.
sadık:
dostluğu ve bağlılığı içten
olan, doğru.
safî:
saf, temiz.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme gücünün yetmediği
yerde Allah’tan bekleme.
arzu:
istek, heves.
bahane:
sebep.
hane:
ev.
ibrik:
su testisi, kabı.
ihbar:
haber verme, bildirme.
kâfi:
yeterli, yeter.
kıyye:
okka, 1283 grama kar-
şılık gelen ağırlık ölçüsü.
mübarek:
feyizli, bereketli,
hayırlı.
münasebet:
yer, alâka.
müteessifâne:
eseflenerek,
1.
Allah’a tevekkül ettik. (Hûd Suresi: 56'dan muktebes.)
1...,101,102,103,104,105,106,107,108,109,110 112,113,114,115,116,117,118,119,120,121,...1086
Powered by FlippingBook