Hem bir gün iki yumurta getirdi; ben de hayrette kaldım.
dostlarımdan sordum, “Böyle olur mu?” dedim. dediler:
“Belki bir ihsan-ı İlâhîdir.” Hem şu tavuğun yazın çı-
kardığı küçük bir yavrusu vardı. ramazan-ı şerifin başın-
da yumurtaya başladı, ta kırk gün devam etti. Hem kü-
çük, hem kışta, hem ramazanda bu mübarek hâli bir ik-
ram-ı rabbanî olduğuna, ne benim ve ne de bana hizmet
edenlerin şüphemiz kalmadı. Hem ne vakit annesi kesti,
hemen o başladı, beni yumurtasız bırakmadı.
İkinci vehimli sual
: ehl-i dünya diyorlar ki: “
Sana
nasılemniyetedeceğizki,sendünyamızakarışmayacak-
sın?Seniserbestbıraksak,belkidünyamızakarışırsın.
Hemnasılbileceğizki,senkurnazlıkyapmıyorsun?Ken-
dinitârik-idünyagösterip,halkınmalınızahirenalmaz,
gizlialırbirkurnazlıkolmadığınınasılbileceğiz
?”
El cevap
: Yirmi sene evvelki divan-ı Harb-i örfîde ve
Hürriyetten daha evvel zamanda çoklara malûm hâl ve
vaziyetim ve
İkiMekteb-iMusibetinŞahadetnamesi
na-
mında o zaman divan-ı Harbdeki müdafaatım kat’î gös-
terir ki, değil kurnazlık, belki edna bir hileye tenezzül et-
mez bir tarzda hayat geçirmişim. eğer hile olsaydı, bu
beş sene zarfında sizlere temellukkârâne bir müracaat
edilecekti. Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez;
iğfal ve aldatmaya daima çalışır. Hâlbuki, bana karşı en
mühim hücumlara ve tenkitlere mukabil, tezellüle tenez-
zül etmedim.
(1)
$G n
¤ n
Y o
âr
?`s
c
n
ƒn
J
deyip, ehl-i dünyaya ar-
kamı çevirdim.
Mektubat | 113 |
o
n
a
lTıncı
m
ekTup
ramazan:
oruç ayı.
ramazan-ı şerif:
mübarek şerefli
ramazan ayı.
sual:
soru.
târik-i dünya:
dünyayı terk
eden.
temellukkârâne:
dalkavukluk
yaparak, yaltaklanarak.
tenezzül:
inme, düşme, alçalma.
tenkit:
eleştiri.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme, gücünün yetmediği
yerde Allah’tan bekleme.
tezellül:
alçalma, kendini küçük
düşürme.
vaziyet:
durum.
vehim:
yanlış ve esassız düşünce,
kuruntu, kuşku.
zahiren:
görünüşte.
zarfında:
süresinde, içinde.
Divan-ı Harb:
askeri mahke-
me.
Divan-ı Harb-i Örfî:
İttihat ve
Terakki hükümeti zamanında
kurulan ve oldukça sert ka-
rarlar alan sıkıyönetim mah-
kemesi.
edna:
en basit, en küçük.
ehl-i dünya:
sadece dünya
hayatı için yaşayan, ahireti
düşünmeyen.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
güvenme.
evvel:
önce.
evvelki:
önceki.
hâlbuki:
oysa ki.
hücum:
saldırı.
hürriyet:
1908 de ıı. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçek-
leşen yeni sistemin halk ara-
sındaki adı.
iğfal:
yanıltma, aldatma, kan-
dırma.
ihsan-ı İlâhî:
Allah’ın ihsanı,
ikramı, bağışı.
ikram-ı Rabbanî:
Rabbimizin
ikramı, ihsanı, bağışı.
kat’î:
kesin.
malûm:
bilinen, belli.
mukabil:
karşılık, karşı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
hayırlı.
müdafaat:
savunmalar.
mühim:
önemli.
müracaat:
başvurma, başvu-
ru.
1.
Allah’a tevekkül ettim. (Hûd Suresi: 56.)