Ben de derim:
Ehl-idünyanınhükmüvar,şevketivar,kuvvetivarsa,
Kur’ân’ınfeyziyle,hadimindede,
Şaşırmazilmi,susmazsözüvardır,
yanılmazkalbi,sönmeznuruvardır.
Çok dostlarla beraber, bana nezaret eden bir kuman-
dan, mükerreren sual ettiler: “neden vesika için müraca-
at etmiyorsun, istida vermiyorsun?”
El ce vap
: Beş altı sebep için müracaat etmiyorum ve
edemiyorum:
•
Birincisi
: Ben ehl-i dünyanın dünyasına karışmadım
ki, onların mahkûmu olayım, onlara müracaat edeyim.
Ben kader-i İlâhînin mahkûmuyum ve ona karşı kusurum
var; ona müracaat ediyorum.
•
İkincisi
: Bu dünya çabuk tebeddül eder bir misafirha-
ne olduğunu yakînen iman edip bildim; onun için, haki-
kî vatan değil, her yer birdir. Madem vatanımda bâkî kal-
mayacağım; beyhude ona karşı çabalamak, oraya git-
mek bir şeye yaramıyor. Madem her yer misafirhanedir;
eğer Misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yâr-
dır, her yer yarar. eğer yâr değilse, her yer kalbe bârdır
ve herkes düşmandır.
•
Üçüncüsü
: Müracaat kanun dairesinde olur. Hâlbu-
ki bu altı senedir bana karşı muamele, keyfî ve fevkalka-
nundur. Menfiler kanunuyla bana muamele edilmedi.
bâkî:
ebedî, daimî.
bâr:
yük, sıkıntı, zahmet.
beyhude:
boşuna, boşu boşuna.
ehl-i dünya:
sadece dünya haya-
tı için yaşayan, ahireti düşünme-
yen.
o
n
a
lTıncı
m
ekTuBun
z
eYli
| 122 | Mektubat
fevkalkanun:
kanun üstü,
kanun dışı, kanunun kabul
etmediği.
feyiz:
bereket, ilim, irfan, il-
ham.
hadim:
hizmetçi.
hakikî:
gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
hüküm:
hâkimiyet, kuvvet,
kudret.
iman:
inanmak, itikat.
istida:
dilekçe.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader.
kanun:
yasa.
keyfî:
kanun ve nizama uy-
gun olmayarak, keyfe, arzu-
ya, isteğe bağlı.
kumandan:
komutan.
kusur:
özür, suç.
kuvvet:
güç, kudret.
mahkûm:
hükümlü.
menfî:
sürgün edilmiş.
misafirhane:
geçici bekleme
yeri.
muamele:
davranma, davra-
nış.
mükerreren:
tekrarla, defa-
larca.
müracaat:
başvurma, başvu-
ru; Cenab-ı Hakkın takdir ve
tayin etmesi.
nezaret:
gözetme, gözetim
altında tutma.
nur:
aydınlık, ışık.
rahmet:
merhamet etme,
şefkat gösterme.
sual:
soru.
şevket:
büyüklük, heybet,
debdebe.
tebeddül:
değişme, başkalaş-
ma.
vesika:
izin kâğıdı.
yakînen:
kesin ve şüphesiz
olarak.
yâr:
dost, yardımcı.