Mektubat - page 108

garip, yalnız, kimsesiz, nafaka için çalışmaya benim gi-
bilere muvafık olmayan bir köyde, her şeyden, herkes-
ten men edildim. Hatta, dört sene evvel, harap olmuş bir
camii tamir ettirdim. Memleketimde imamlık ve vaizlik
vesikam elimde olduğundan, o camide dört senedir –Al-
lah kabul etsin– imamlık ettiğim hâlde, şu mübarek ge-
çen ramazanda mescide gidemedim. Bazen yalnız na-
mazımı kıldım, cemaatle kılınan namazın yirmi beş seva-
bından ve hayrından mahrum kaldım.
İşte, başıma gelen bu iki hâdiseye karşı, aynen iki se-
ne evvel o memurun bana karşı muamelesine gösterdi-
ğim sabır ve tahammülü gösterdim. İnşaallah devam da
ettireceğim. Şöyle de düşünüyorum ve diyorum ki:
eğer ehl-i dünya tarafından başıma gelen şu eziyet, şu
sıkıntı, şu tazyik, ayıplı ve kusurlu nefsim için ise, helâl
ediyorum. Benim nefsim belki bununla ıslah-ı hâl eder;
hem ona kefaretüzzünup olur. dünya misafirhanesinin
safasını çok gördüm; azıcık cefasını görsem, yine şükre-
derim.
eğer imana ve kur’ân’a hizmetkârlığım cihetiyle ehl-i
dünya beni tazyik ediyorsa, onun müdafaası bana ait de-
ğil; onu, Aziz-i Cebbar’a havale ediyorum.
eğer asılsız ve riyaya sebep ve ihlâsı kıracak bir şöh-
ret-i kâzibeyi kırmak için teveccüh-i ammeyi hakkımda
bozmak murat ise, onlara rahmet. Çünkü teveccüh-i
ammeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret
kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim.
aziz-i Cebbar:
istediğini mutlaka
yapabilen, çok izzet sahibi olan
Allah.
cefa:
eziyet, sıkıntı.
cemaat:
bir imama uyup namaz
kılan Müslümanlar topluluğu.
cihet:
yön.
ehl-i dünya:
sadece dünya haya-
tı için yaşayan, ahireti düşünme-
yen.
evvel:
önce.
eziyet:
büyük sıkıntı, zahmet.
garip:
gurbette kendi memleketi-
nin dışında bulunan.
hâdise:
olay.
halk:
topluluk, insanlar.
harap:
yıkık, viran, yıkılmış.
havale:
bırakma, gönderme.
hayır:
fayda, sevap, iyilik.
helâl:
din bakımından günah ol-
mayan şey.
hizmetkâr:
hizmetçi.
ıslah-ı hâl:
kendi hâlini ıslah et-
me, düzeltme.
ihlâs:
samimiyet, ibadet ve dav-
ranışlarda sadece Allah rızasını
gözetme.
imam:
Müslüman cemaate na-
maz kıldıran kişi.
iman:
inanmak, itikat.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kefaretüzzünup:
günahların ke-
fareti, bağışlanmaya vesile.
o
n
a
lTıncı
m
ekTup
| 108 | Mektubat
kusur:
özür, kabahat.
mahrum:
yoksun.
mazhar:
nail olma, erişme,
kavuşma.
memleket:
vatan.
men:
engelleme, yasaklama.
mescit:
ibadet edilecek yer,
cami.
misafirhane:
geçici bekleme,
konaklama yeri.
muamele:
davranış.
murat:
maksat, ulaşılmak is-
tenen şey, kastedilen, iste-
nen.
muvafık:
uygun.
mübarek:
feyizli, bereketli,
hayırlı.
müdafaa:
savunma.
nafaka:
yiyecek, içecek para-
sı, geçim için gerekli olan şey.
nazar:
bakış, düşünce; göz.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan hayırlı
işlerden alıkoyan güç, kendisi.
rahmet:
esirgeme, şefkat
merhamet.
ramazan:
oruç ayı.
riya:
iki yüzlülük, gösteriş.
safa:
zevk, eğlence.
şöhret:
ün, nam.
şöhret-i kâzibe:
geçici, yalan-
cı şöhret.
şükür:
minnettarlık duyma,
teşekkür.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, katlanma.
tazyik:
zorlama, baskı, şiddet.
teveccüh-i amme:
herkesin
ilgi ve sevgisi.
vaiz:
ibadet yerlerinde dinin
emir ve yasaklarını anlatarak
nasihat eden.
vesika:
belge.
zannetme:
sanma.
1...,98,99,100,101,102,103,104,105,106,107 109,110,111,112,113,114,115,116,117,118,...1086
Powered by FlippingBook