Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in emevîlere karşı
mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani,
emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinat
ettirip, rabıta-i İslâmiyet’i rabıta-i milliyetten geri bırak-
tıklarından, iki cihetle zarar verdiler.
Birisi:
Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler.
Diğeri:
Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı
takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez.
Çünkü, unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih
eder, adalet edemez.
(1)
@ n
á s
«p
?p
gÉn
ér
dG n
á s
«p
Ñ°n
ün
©r
dG p
âs
Ñ`n
L o
á s
«p
en
Ó°r
Sp
’r
n
G
(2)
Én
ªn
?°r
Sn
G Gn
Pp
G mq
?p
ûr
jn
ôo
b m
óu
«°n
Sn
h mq
?p
ûn
Ñn
M m
ór
Ñn
Y n
ør
«n
H n
¥r
ôn
a n
’
ferman-ı
kat’îsiyle, rabıta-i diniye yerine rabıta-i milliye ikame edil-
mez; edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.
İşte, Hazret-i Hüseyin, rabıta-i diniyeyi esas tutup,
muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı
şehadeti ihraz etmiş.
Eğer deni l se :
Bu kadar haklı ve hakikatli olduğu
hâlde, neden muvaffak olmadı. Hem neden kader-i İlâhî
ve rahmet-i İlâhiye onların feci bir akıbete uğramasına
müsaade etmiş?
El ce vap:
Hazret-i Hüseyin’in yakın taraftarları değil,
fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış
gurur-i milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i
intikam bulunması, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının
safî ve parlak mesleklerine halel verip, mağlûbiyetlerine
sebep olmuş.
Mektubat | 91 |
o
n
B
eşinci
m
ekTup
âdet:
görenek, gelenek.
akıbet:
son, netice.
batıl:
boş, hurafe; dinde yeri
olmayan, yanlış.
cahiliyet:
İslâmdan önceki
küfür ve sapıklık devri.
cemaat:
topluluk.
cihet:
yön.
devlet-i İslâmiye:
İslâm dev-
leti.
feci:
dehşetli, korkunç, acıklı.
ferman-ı kat’î:
kesin emir.
fikr-i intikam:
intikam fikri,
öç alma düşüncesi.
gurur-i milliye:
millî gurur.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
)
ait söz, emir, fiiller.
hakikat:
gerçek, doğru.
1.
İslâm, Cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. (Mana itibarıyla hadis
olup, bu hususta birçok hadis vardır. Meselâ, “İslâm dini kendinden önceki batıl davranış
ve âdetleri kökünden söküp atar.” (Keşfü’l-Hafa, 1: 127.)
2
Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yok-
tur. (Mana itibarıyla hadistir. Bu mealde birçok hadis mevcuttur. Meselâ Müsned, 3:338;
4:130, 202; 5:244; Buharî, Ahkâm: 4.)
hâkim:
hükmeden.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk.
halel verme:
zarar verme, boz-
ma.
ihraz etme:
nail olma, erişme,
kazanma.
ikame etme:
yerine koyma, yer-
leştirme.
iltihak etme:
katılma.
İslâm:
İslâm dini.
istinat ettirme:
dayandırma.
itibarıyla:
bakımından.
kabilecilik:
ırkçılık.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader.
mağlûbiyet:
yenilme, yenilgi.
makam-ı şehadet:
şehitlik ma-
kamı.
mana:
anlam.
meal:
anlam, mana.
meselâ:
örnek olarak.
mevcut:
var olan.
milel-i saire:
diğer milletler.
millettaş:
aynı milletten olan.
milliyet:
bir milleti diğer millet-
lerden ayıran özelliklerin tamamı;
ulusallık.
muharebe:
savaş, harp.
muhik:
haklı
muvaffak:
başarılı.
mücadele:
savaşma, çekişme,
kavga.
müsaade:
izin.
rabıta-i diniye:
din bağı.
rabıta-i İslâmiyet:
İslâmiyet bağı.
rabıta-i milliyet:
milliyet bağı
rahmet-i İlâhiye:
İlâhî rahmet,
Allah’ın rahmeti.
rencide etme:
incitme, kırma.
safî:
temiz, saf.
sair:
diğer, başka.
tercih etme:
seçme.
tevhiş:
korkutma, ürkütüp kaçır-
ma.
unsuriyet:
ırkçılık.
unsuriyetperver:
ırkçı.
zulüm:
haksızlık, eziyet.