55.
Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir.
göz ise maneviyatta kördür.
56.
Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikate in-
kılâp eder, hurafata kapı açar.
57.
İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi
olduğu gibi tavsif etmek gerektir.
58.
Şöhret, insanın malı olmayanı dahi insana mal eder.
59.
Hadis, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir.
60.
İhya-i din, ihya-i millettir; hayat-ı din, nur-i hayattır.
61.
nev-i beşere rahmet olan kur’ân, ancak umumun,
lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir me-
deniyeti kabul eder. Medeniyet-i hâzıra, beş menfi
esas üzerine teessüs etmiştir:
• 1. nokta-i istinadı kuvvettir. o ise, şe’ni tecavüzdür.
• 2. Hedef-i kastı menfaattir. o ise, şe’ni tezahum-
dur.
• 3. Hayatta düsturu cidaldir. o ise, şe’ni tenazudur.
• 4. kitleler mabeynindeki rabıtası, âharı yutmakla
beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. o ise, şe’ni
müthiş tesadümdür.
• 5. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci ve arzu-
larını tatmindir. o heva ise, insanın mesh-i manevî-
sine sebeptir.
Şeriat-ı Ahmediyenin (
AsM
) tazammun ettiği ve em-
rettiği medeniyet ise:
âhar:
diğer, başka.
arzu:
özlem, istek.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cehil:
bilgisizlik, cehalet.
cidal:
çarpışma, savaş.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip.
ekseriyet:
çokluk, çoğunluk.
Hadis:
Hz. Muhammed’e (a.s.m.)
ait söz, emir, fiiller ve günümüze
kadar yazılı olarak ulaşan rivayet-
lerdir.
hakikat:
gerçek.
hayat-ı din:
dinin hayatı.
heva:
istek, arzu, nefse ait olan
şeylere düşkünlük.
heves:
bir şeye karşı duyulan is-
tek, arzu.
hurafat:
batıl inanışlar.
ihsan:
iyilik etme, bağışlama, ik-
ram etme, lütuf, bağış, yardım.
ihsan-ı İlâhî:
İlâhî ihsan; Cenab-ı
Hakkın mahlûkatına ihsan ettiği
bütün nimetler.
ihya-i din:
dinin ihyası, canlan-
ması.
ihya-i millet:
milletin uyanışı, ih-
yası.
inkılâp:
bir hâlden diğer bir hale
geçme; değişme.
kasıt:
maksat, hedef.
kitle:
insan topluluğu.
lâakal:
en azından, hiç değilse.
mabeyn:
ara, aralık, iki şeyin ara-
sı.
maden-i hayat:
hayat kaynağı.
maneviyat:
mana âlemine ait
olanlar.
mecaz:
bir kelimenin gerçek ma-
nasında kullanılmayıp, benzer il-
gili bir manada kullanılması, me-
caz anlam.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
medeniyet-i hazır:
şu anki me-
deniyet.
menfaat:
fayda, kâr, gelir, ihtiyaç
karşılığı olan şey.
menfi:
olumsuz.
mesh-i manevî:
manevî bozuk-
luk, ahlâk bozukluğu, ahlâkî
tahribat.
milliyet:
bir milleti diğer mil-
letten ayıran hâllerin ve özel-
liklerin tamamı.
mülhim-i hakikat:
hakikati
ilham eden.
nev-i beşer:
insan nev’i, in-
sanlık.
nokta-i istinat:
dayanak
noktası.
nur-i hayat:
hayat nuru, ay-
dınlığı, ışığı.
rabıta:
bağ, ilgi.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
saadet:
mutluluk.
şe’n:
hâl, keyfiyet, durum,
özellik.
Şeriat-ı ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.) tarif ettiği,
getirdiği ve bildirdiği şeriat; İs-
lâm dini.
şöhret:
herkesçe bilinme, ta-
nınma durumu, ün.
tatmin:
doyma, doygunluk.
tavsif:
bir şeyin iç yüzü ve
özelliklerini anlatma.
tazammun:
içine alma, içinde
bulundurma.
tecavüz:
haddini aşma, söz
ve harekette ileri gitme.
teessüs:
kurulma, teşekkül
etme, oluşma.
tenazu:
çekişmek, birbiriyle
uğraşma.
tesadüm:
çarpışma, vuruşma.
teşci:
cesaret verme, cesaret-
lendirme.
tezahum:
birbirine zahmet
ve sıkıntı verme.
umum:
herkes, bütün insan-
lar, bütün halk.
unsuriyet:
ırkçılık.
H
akikaT
ç
ekirdekleri
| 802 | Mektubat