Mektubat - page 795

12.
Meşhurdur ki: Hilâl-i ıyde bakarlardı. kimse bir şey
görmedi. İhtiyar bir zat yemin ederek “Hilâli gör-
düm” dedi. Hâlbuki, gördüğü hilâl değil, kirpiğinin
takavvüs etmiş beyaz bir kılı idi. o kıl nerede, kamer
nerede? Harekât-ı zerrat nerede, fail-i teşkil-i enva
nerede?
13.
tabiat misalî bir matbaadır, tâbi’ değil; nakıştır, nak-
kaş değil; kabildir, fail değil; mistardır, mastar değil;
nizamdır, nazım değil; kanundur, kudret değil; şeri-
at-ı iradiyedir, hakikat-i hariciye değil.
l4.
Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizap ve cezbe, bir
Hakikat-i Cazibedarın cezbesiyledir.
15.
Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı
nümüv der: “Ben sümbülleneceğim, meyve verece-
ğim.” doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat
var; der: “piliç olacağım.” Biiznillâh olur, doğru söy-
ler. Bir avuç su, meyelân-ı incimat ile der: “Fazla yer
tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözü-
nün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, ira-
deden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilve-
leridir.
16.
karıncayı emîrsiz, arıyı ya’supsuz bırakmayan kud-
ret-i ezeliye, elbette beşeri nebîsiz bırakmaz. Âlem-i
şahadetteki insanlara inşikak-ı kamer bir mu’cize-i
Ahmediye (
AsM
) olduğu gibi, Miraç dahi âlem-i mele-
kûttaki melâike ve ruhaniyata karşı bir mu’cize-i küb-
ra-i Ahmediyedir ki, nübüvvetinin velâyeti bu
kudret:
güç, kuvvet.
kudret-i ezeliye:
varlığının baş-
langıcı olmayan ve ezelden beri
var olan Allah’ın kudreti.
mastar:
kaynak, temel.
matbaa:
basım evi.
melâike:
melekler.
meşhur:
şöhretli, ünlü, namlı.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
meyelân:
meyletme, yönelme.
meyelân-ı hayat:
hayat bulma
meyli, arzusu.
meyelân-ı incimat:
donma mey-
li, donma kabiliyeti.
meyelân-ı nümüv:
yenileme, ye-
şillenme, gelişme meyli.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed Efendimizin, Cenab-ı
Hakkın huzuruna ruhen, cismen,
hâlen çıkması mu’cizesi.
mistar:
çizgi aleti; cetvel, herhan-
gi bir şeyin kaynağından çıkması-
na yarayan alet.
mu’cize-i ahmediye:
Peygambe-
rimizin mu’cizesi.
mu’cize-i kübra-i ahmediye:
Peygamberimizin en büyük
mu’cizesi.
nakkaş:
nakış işleyen kimse;
nakşeden.
nakış:
resim, süs.
nazım:
düzenleyen; nizam koyu-
cu.
nebî:
peygamber.
nizam:
düzen.
nübüvvet:
peygamberlik.
ruhaniyat:
ruhlar âleminde yaşa-
yan varlıklar, cinler ve melekler.
sümbüllenme:
başaklanma, ba-
şak verme; tohumun yeşerip yer-
den çıkması.
şeriat-ı iradiye:
bir iradeye bağlı,
bir kudret tarafından konulan ve
uygulanan kanun.
tâbi’:
tab eden basan, yapan.
tabiat:
yaratılmış olan her şeyin
yaratıışı ve yaşayışı için geçer kı-
lınan kanun ve kuralların tamamı.
tecelli:
belirme, görünme.
takavvüs:
yay gibi eğri olma, yay
biçimine girme.
velâyet:
velîlik, ermişlik.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
ya’sup:
arı beyi.
zat:
kişi, şahıs.
âlem-i melekût:
ruhlar ve
melekler âlemi.
âlem-i şahadet:
gözle gördü-
ğümüz âlem.
beşer:
insan.
biiznillâh:
Allah’ın izni ile.
cezbe:
çekme, çekim; arzu
etme.
cilve:
görünme, yansıma.
elbette:
kesinlikle.
emîr:
baş.
evamir-i tekviniye:
Cenab-ı
Hakkın yaratmaya yönelik
emirleri, kanunları.
fail:
işi yapan; yapıcı.
fail-i teşkil-i enva:
türleri
teşkil eden fail, fiil sahibi; tür-
leri yaratan.
fıtrat:
yaratılış.
fıtrat-ı zîşuur:
şuurlu, bilinçli
yaratılış.
Hakikat-i Cazibedar:
gerçek
çekici olan Cenab-ı Hak.
hakikat-i hariciye:
maddî bir
vücut giyip gözle görülen ger-
çek bir varlık hâline gelen.
harekât-ı zerrat:
varlıkların
yapı taşı olan en küçük par-
çanın [hücre, atom, molekül]
dönüşüm ve başkalaşımı.
hilâl:
yeni ay.
hilâl-i ıyd:
bayramın hilâli.
ihtiyar:
yaşlı.
incizap:
çekilme; arzulanma.
inşikak-ı kamer:
ayın yarıl-
ması; Hz. Peygamberin müş-
riklere karşı göstermiş olduğu
ayın yarılıp ikiye ayrılma
mu’cizesi.
irade:
dileme, isteme; yapma
ya da yapmamaya yeten güç.
kabil:
olabilen, birisi tarafın-
dan yapılabilen.
kamer:
ay.
kanun:
her türlü kaide, yasa.
Mektubat | 795 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
1...,785,786,787,788,789,790,791,792,793,794 796,797,798,799,800,801,802,803,804,805,...1086
Powered by FlippingBook