Mektubat - page 804

65.
Havf ve zaaf tesirat-ı hariciyeyi teşci eder.
66.
Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edil-
mez.
67.
Şimdilik İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir
hastalıktır.
68.
deli adama “İyisin, iyisin” denilse iyileşmesi, iyi ada-
ma “Fenasın, fenasın” denilse fenalaşması nadir de-
ğildir.
69.
düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur; düş-
manın dostu, dost kaldıkça düşmandır.
70.
İnadın işi: Şeytan birisine yardım etse, “Melektir”
der, rahmet okur; muhalifinde melek görse, “libası-
nı değiştirmiş şeytandır” der, lânet eder.
71.
Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir.
Bir derman, haddinden geçse, dert getirir.
72.
p
äÉn
æ`n
µ°s
ùdG p
?j/
ôr
ën
àp
d r
ân
?p
?o
N l
á n
d'
G o
óo
fÉn
°ùs
àdG Én
¡«/
a »/
à s
dG o
ás
«p
©r
ªn
ér
dn
G
(1)
p
äÉn
c n
ôn
?r
G p
Ú/
µ°r
ùn
àp
d r
ân
?p
?o
N l
án
d'
G o
óo
°SÉn
ës
àdG Én
¡«/
a »/
às
dG o
án
YÉn
ªn
÷r
Gn
h
73.
Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir
darbı gibi küçültür.
(HaşİYe)
HaşİYe:
Hesapta, malûmdur ki, darp ve cem ziyadeleştirir. dört kere
dört on altı olur. Fakat, kesirlerde darp ve cem bilâkis küçültür. sülüsü
sülüs ile darp etmek, tüsu olur, yani dokuzda bir olur. Aynen onun gi-
bi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle
küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.
bilâkis:
aksine, tersine olarak.
cem:
toplama; toplanma.
cemaat:
topluluk, insan toplulu-
ğu.
cemiyet:
topluluk, birlik.
darp:
çarpma.
derman:
ilâç.
feda:
gözden çıkarma.
fena:
kötü.
had:
sınır.
haset:
kıskançlık, çekemezlik.
haşiye:
derkenar, dipnot.
havf:
korku, korkma.
İspanyol hastalığı:
İspanyol nez-
1.
Cemiyetteki tesanüt, durgun şeyleri harekete geçirmek için yaratılmış bir vasıtadır. Cema-
atteki karşılıklı haset ise, harekette olanları durdurmaya yarayan bir vasıtadır.
H
akikaT
ç
ekirdekleri
| 804 | Mektubat
lesi denilen grip hastalığı.
istikamet:
doğruluk.
kesir:
bölme işlemi.
lânet:
kötü olmasını istemek,
kötü dua.
libas:
elbise.
malûm:
bilinen.
maslahat:
fayda, gaye.
mazarrat:
zararlar, zarar ver-
meler.
mevhum:
gerçekte olmadığı
hâlde var sayılan; vehmî.
muhakkak:
doğru, gerçek;
kesin.
muhalif:
karşı, karşıt, zıt.
nadir:
az, ender bulunan.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama.
siyaset:
politika, devlet idare-
si.
sülüs:
üçte bir.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
tesanüt:
dayanışma.
tesirat-ı hariciye:
dış tesirler.
teşci:
cesaretlendirme.
tüsu:
dokuzda bir.
vahdet:
birlik.
vahid-i sahih:
birlik ve bera-
berlikteki sıhhat, sağlamlık.
vasıta:
aracı.
zaaf:
zayıflık.
ziyade:
çok, fazla.
1...,794,795,796,797,798,799,800,801,802,803 805,806,807,808,809,810,811,812,813,814,...1086
Powered by FlippingBook