106.
Şeriat ikidir.
•
Birincisi
: Âlem-i asgar olan insanın ef’al ve ahvali-
ni tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz
şeriattır.
•
İkincisi
: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve seke-
natını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-i küb-
ra-i fıtriyedir ki, bazen yanlış olarak “tabiat” tesmiye
edilir. Melâike bir ümmet-i azîmedir ki, sıfat-ı iradeden
gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen evamir-i tekviniyesinin
hamelesi ve mümessili ve mütemessilleridirler.
107.
…'
ôn
J p
¿Én
°ùr
fp
’r
G¢p
q
SGn
ƒn
Mn
h m
ás
«p
æ«/
Hn
Or
ôo
N m
án
ær
jn
ƒo
M¢p
q
SGn
ƒn
M n
ør
«n
H n
âr
fn
Rn
Gn
h Gn
Pp
G
(1)
¢=ù'
j o
In
Qƒo
°S Én
¡«/
a n
Öp
à`o
c ¢=ù'
j p
In
Qƒ°o
ü`n
c n
¿Én
°ùr
fp
’r
G s
¿p
G Ék
Ñ«/
én
Y G v
ô°p
S
108.
Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müt-
hiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlâhiye çarptırdı. telkin
ve tenkit kabiliyeti tevessü ettikçe, o taun da tevessü
eder.
109.
en bedbaht, en muztarip, en sıkıntılı, işsiz adam-
dır. zira, atalet ademin biraderzadesidir. sa’y, vücu-
dun hayatı ve hayatın yakazasıdır.
110.
ribanın kap ve kapıları olan bankaların nef’i, be-
şerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine
ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı
mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. zi-
ra, gâvur harbi ve mütecaviz ise, hürmetsiz ve ismet-
sizdir.
adem:
yokluk.
ahval:
hâller, durumlar, oluşlar.
âlem:
dünya, bütün yaratılmışlar.
âlem-i asgar:
en küçük âlem; in-
san.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
atalet:
tembellik.
bedbaht:
tâli’siz.
beşer:
insan, insanlık.
biraderzade:
kardeş çocuğu, ye-
ğen.
ef’al:
fiiller, işler.
evamir-i tekviniye:
yaratılışa yö-
nelik Cenab-ı Hakkın emirleri, ka-
nunları.
fena:
kötü, çirkef.
gâvur:
dinsiz, acımasız.
gazab-ı İlâhiye:
Allah’ın gazabı,
kahrediciliği.
hamele:
taşıyanlar.
harbi:
harp edilen, düşman.
harekât:
hareketler.
hürmet:
saygı.
insan-ı ekber:
büyük insan, kâ-
inat.
ismet:
günahsızlık, masumluk.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
maddiyyun:
maddeye bağlı ka-
lanlar, maddeciler, materyalistler.
manevî:
mana ile ilgili, maddî ol-
mayan.
melâike:
melekler.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
muvazene:
denklik, denge.
muztarip:
ıztıraplı, acı çeken.
mümessil:
temsilci.
mütecaviz:
tecavüz eden, sata-
şan, saldıran.
mütemessil:
yansıyan, akseden
görüntü.
müthiş:
dehşetli.
nazar:
göz atma, bakma, bakış.
nef:
menfaat, fayda.
refah:
bolluk, rahatlık.
riba:
faiz.
sa’y:
çalışma, çabalama.
sefih:
zevk ve eğlenceye aşırı
düşkün olan.
sekenat:
durma, durgunluk, bir
şeyin duruş hâli.
suret:
biçim.
sıfat-ı irade:
Cenab-ı Hakkın emir
ve iradesini bildiren, gösteren hâl
ve özellik.
sıfat-ı kelâm:
Cenab-ı Hakkın
kendi zatına mahsus olarak ko-
nuşma sıfâtı.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi.
şeriat-i kübra-i fıtriye:
yaratılışta
kurulan İlâhî büyük şeriat; kâinat-
taki kanunlar.
şeriat-ı fıtriye:
yaratılış kanun ve
kaideleri.
tabiat:
yapıcı, basıcı, işleyici.
1.
Mikroskobik bir hayvanın özellikleriyle insanın özelliklerinin muvazenesinde, şaşırtıcı bir sır-
la karşılaşırsın: Muhakkak ki insan, içinde Yâsin Suresi yazılmış bir yâsîn harfleri suretinde-
dir.
tanzim:
düzenleme, tertiple-
me.
taun:
veba, salgın hastalık.
telkin:
fikrini kabul ettirme,
aşılama.
tenkit:
eleştiri.
tesmiye:
isimlendirme, ad
verme.
tevessü’:
genişleme, yayılma.
ümmet-i azîme:
büyük mil-
let, topluluk.
yakaza:
uyanıklık.
zalim:
zulmeden, haksızlık
eden.
zarar-ı mutlak:
kesin zarar.
H
akikaT
ç
ekirdekleri
| 810 | Mektubat