Mektubat - page 796

keramet-i bâhire ile ispat edilmiştir ve o parlak zat,
berk ve kamer gibi, melekûtta şulefeşan olmuştur.
17.
kelime-i şahadetin iki kelâmı birbirine şahittir. Birin-
cisi ikincisine bürhan-ı limmîdir; ikincisi birincisine
bürhan-ı innîdir.
18.
Hayat, kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir. onun için
ittihada sevk eder. Hayat, bir şeyi her şeye malik
eder.
19.
ruh, bir kanun-i zîvücud-i haricîdir, bir namus-i zîşu-
urdur. sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi
âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona
vücud-i hissi giydirmiştir, bir seyyale-i lâtifeyi o cev-
here sadef etmiştir. Mevcut ruh, makul kanunun kar-
deşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmiş-
lerdir. Şayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir
vücud-i haricî giydirseydi, ruh olurdu. eğer ruh, şu-
uru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.
20.
ziya ile mevcudat görünür; hayat ile mevcudatın
varlığı bilinir. Her birisi birer keşşaftır.
21.
nasraniyet ya intıfa veya ıstıfa edip İslâmiyete karşı
terk-i silâh edecektir. nasraniyet birkaç defa yırtıldı,
protestanlığa geldi. protestanlık da yırtıldı, tevhide
yaklaştı. tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intifa bu-
lup sönecek veya hakikî nasraniyetin esasını cami
olan hakaik-ı İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim
olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme Hazret-i peygamber
âlem-i emir:
Cenab-ı Hakkın de-
ğişmeyen sabit hakikatler şeklin-
de devam eden kanunları âlemi.
berk:
şimşek.
bürhan-ı innî:
tüme varım; kâ-
inatta görülen eserlerden eser sa-
hibinin varlığına getirilen delil.
Dumanın ateşi göstermesi gibi.
bürhan-ı limmî:
tümden gelim;
eser sahibinden esere getirilen
delil, sanatkârdan sanata götüren
delil. Ateşin dumana delil olması
gibi.
cami:
toplayan, içine alan.
cevher:
elmas, değerli taş.
daim:
devamlı, sürekli.
daimî:
sürekli, devamlı.
fıtrî:
yaratılışa uygun, tabiî.
hakaik-ı İslâmiye:
İslâma ait ha-
kikatler, doğrular.
hakikî:
gerçek.
ıstıfa:
safîleşme, temizlenme, te-
mizini seçip alma.
intıfa:
sönme.
ispat:
kanıtlama, delillendirme.
ittihat:
birleşme.
kamer:
ay.
kanun:
yasa.
kanun-i zîvücud-i haricî:
haricî
vücut sahibi bir kanun; varlık âle-
mine çıkmış bir kanun; belirli bir
beden giymiş kanun.
kelâm:
söz, kelime.
kelime-i Şahadet:
şahadet ifade-
sini özetleyen “eşhedü en lâ ilâhe
illâllah ve eşhedü enne Muham-
meden abdühü ve Resulühü”
cümlesi.
keramet-i bâhire:
büyük, geniş,
ihatalı keramet.
kesret:
çokluk.
keşşaf:
keşif sahibi, gizli bir şeyi
meydana çıkaran, keşifçi.
kudret:
güç, kuvvet.
kudret-i ezelî:
varlığının baş-
langıcı olmayan ve ezelden
beri var olan Allah’ın güç,
kuvveti.
lâyemut:
devamlı, ölmez.
makul:
akla uygun.
malik:
sahip.
melekût:
melekler ve ruhlar
âlemi.
mevcut:
var olan.
mevcudat:
yaratılmış şeyle-
rin tamamı, kâinat.
namus-i zîşuur:
şuuru olan
kanun.
Nasraniyet:
Hristiyanlık.
nevi:
tür, çeşit.
Protestan:
Katolikten ayrılma
Hristiyan mezhebine mensup
olan.
sadef:
inci kabuğu.
sevk etme:
gönderme, yolla-
ma, ulaştırma.
seyyale-i lâtife:
akıcı özelliğe
sahip olan manevî varlık.
sıfat-ı irade:
Cenab-ı Hakkın
irade sıfatı.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
şahit:
delil, tanık.
şulefeşan:
ışık saçan, parla-
tan.
şuur:
idrak, bilinç.
tecelli-i vahdet:
birlik yansı-
ması, Allah’ın birliğinin tecelli-
si.
terk-i silâh:
teslim olma.
tevhit:
birlik, birleme.
vücud-i haricî:
görünür
alemde var olan; beden,
maddî vücut.
vücud-i hissî:
duyu organla-
rıyla kavrayabilen varlık, ruh
taşıyan canlılar.
ziya:
ışık.
H
akikaT
ç
ekirdekleri
| 796 | Mektubat
1...,786,787,788,789,790,791,792,793,794,795 797,798,799,800,801,802,803,804,805,806,...1086
Powered by FlippingBook