Hem sair işaratın karinesiyle, hem
Mektubat
’tan son-
ra
Lem’alar
’a başka bir tarz-ı ibare ile ima ederek
Lem’alar
’ın en parlağının telifi dehşetli bir zamanda ve
hapis ve idamdan kurtulmak ve emniyet ve selâmet bul-
mak için, mana-i mecazî ve mefhum-i işarî ile, Hazret-i
Ali radıyallahü Anh, kendi lisanını büyük tehlikelerde bu-
lunan müellifin hesabına istimal ederek,
r
ân
én
Ør
dG n
øp
e »
p
q
æp
en
G …'
ôr
Ño
µ`r
dG p
ân
j'
’r
Ép
Hn
h
yani, “
yâRab,benikur-
tar,emânveemniyetver
” diye dua etmesiyle, tam tamı-
na eskişehir Hapishanesinde idam ve uzun hapis tehlike-
si içinde telif edilen Yirmi dokuzuncu lem’anın ve sahi-
binin vaziyetine, tevafuk karinesiyle, kelâm-ı zımnî ve işa-
rî delâlet ettiğinden diyebiliriz ki, Hazret-i İmam-ı Ali ra-
dıyallahü Anh dahi bundan, ona işaret eder.
Hem otuzuncu lem’a namında ve Altı nükte olan ri-
sale-i esmaya bakarak
»'
æ°r
ùo
?r
G n
?p
FBÉ n
ªr
°Sn
Ép
H
deyip sair işara-
tın karinesiyle, hem Yirmi dokuzuncu lem’aya takip ka-
rinesiyle, hem ikisinin isimde ve “esma” lâfzına tevafuk
karinesiyle, hem teşettüt-i hale ve sıkıntılı bir gurbete ve
perişaniyete düşen müellifi onun telifi bereketiyle teselli
ve tahammül bulmasına ve mana-i mecazî cihetinde
Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahü Anhın lisanıyla kendine
dua olan
r
ân
à°s
ûdG n
øp
e
p
Êr
ôp
Ln
G »'
æ°r
ùo
?r
G n
?p
FBÉ n
ªr
°Sn
Ép
Hn
h
yani, “
İsm-i
Azamolanoesmarisalesininbereketiylebeniteşettüt-
ten,perişaniyettenhıfzeyleyâRabbi
” meali, tam tamına
o risale ve sahibinin vaziyetine tevafuk karinesiyle,
hususî bir dikkatle çıkarılan gizli
mana.
perişaniyet:
perişanlık, sıkıntılı
durum.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, mektup.
risale-i esma:
Allah’ın ism-i
azamlarından söz eden risale.
sair:
diğer, başka.
selâmet:
kurtulma, selâmete çık-
ma.
tahammül:
yüklenme, katlanma.
takip:
izleme, peşinden yürüme.
tarz-ı ibare:
açıklama şekli, ifade
şekli.
telif:
kitap yazma; eser, kitap.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
teşettüt:
sıkıntıdan gelen dağı-
nıklık ve perişaniyet.
teşettüt-i hâl:
dağınık olma hâli,
sıkıntılı, perişaniyet hâli.
tevafuk:
uygun gelme, uygunluk.
vaziyet:
durum, hâl.
yâ Rab:
ey besleyen, yetiştiren,
verdiği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah; ey Rab-
bim.
bereket:
bolluk, Allah vergisi,
ilim bolluğu.
cihet:
yön, taraf.
dehşet:
korkunç.
delâlet:
işaret.
emân:
güven, korkusuzluk.
emniyet:
güvenlik; korkusuz-
luk.
esma risalesi:
Allah’ın isimle-
rinde bulunan ince manaları
anlatan risale, otuzuncu
Lem’a.
esma:
adlar, isimler.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
hapis:
tutsak.
hıfzeylemek:
korumak.
idam:
asılmak.
ima:
işaret etmek.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
istimal:
kullanma.
işarat:
işaretler, belirtiler.
karine:
anlaşılması zor olan
hususun hak ve hakikatine
dair cüz’î delil olan şey.
kelâm-ı zımnî ve işarî:
gizli
bir anlama ima ve işaret eden
kelime.
lâfız:
söz.
Lem’alar:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
lisan:
dil.
mana-i mecazî:
asıl anlamın
dışında kastedilen başka, me-
caz anlam.
meal:
anlam, mana.
mefhum-i işarî:
işaret edilen
mana, anlam.
Mektubat:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin bir eseri.
müellif:
telif eden, yazar.
nam:
isim.
nükte:
bir söz veya ibareden
Mektubat | 785 |
i
şaraT
-
ı
g
aYBiYe