Mektubat - page 780

Hatime
Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarikındaki dört hatvenin
izahatı, hakikatin ilmine, şeriatın hakikatine, kur’ân’ın
hikmetine dair olan yirmi altı adet sözlerde geçmiştir.
Yalnız, şurada bir iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz.
Şöyle ki:
evet, şu tarik daha kısadır. Çünkü, dört hatvedir.
Acz
,
elini nefisten çekse, doğrudan doğruya kadîr-i zülcelâl’e
verir. Hâlbuki en keskin tarik olan
aşk
, nefisten elini çe-
ker, fakat mâşuk-i mecazîye yapışır. onun zevalini bul-
duktan sonra Mahbub-i Hakikî’ye gider.
Hem, şu tarik daha eslemdir. Çünkü, nefsin şatahat
ve bâlâpervazâne davaları bulunmaz. Çünkü, acz ve fakr
ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki, haddinden faz-
la geçsin.
Hem, bu tarik daha umumî ve cadde-i kübradır. Çün-
kü, kâinatı, ehl-i vahdetülvücut gibi, huzur-i daimî kazan-
mak için idama mahkûm zannedip,
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
Oƒo
Lr
ƒn
e n
hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetüşşuhut gibi, huzur-i da-
imî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm
tahayyül edip,
(2)
n
ƒ o
g s
’p
G n
Oƒo
¡r
°û n
e n
demeye mecbur olmu-
yor. Belki idamdan ve hapisten gayet zahir olarak, kur’ân
affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendi-
leri hesabına hizmetten azlederek, Fâtır-ı zülcelâl hesa-
bına istihdam edip, esma-i Hüsnâsının mazhariyet ve
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
af:
bağışlama.
aşk:
şiddetli sevgi, muhabbet.
azletmek:
birisini işinden veya
makamından ayırmak.
bâlâpervazâne:
yüksekten ko-
nuşarak, atıp tutarak.
cadde-i kübra:
büyük cadde.
dair:
alâkalı, ilgili.
dava:
iddia, bir fikri savunma.
ehl-i vahdetülvücut:
“Allah’tan
başka mevcut yoktur” diyenler.
ehl-i vahdetüşşuhut:
görülen,
gözlenen âlemin dünyanın birliği-
ni benimseyenler.
eslem:
en selâmetli.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
fakr:
fakirlik, ihtiyaç hâli.
Fâtır-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve benzeri olmayan şeyle-
ri yaratan Allah.
gayet:
son derece, çok.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlbuki:
oysa ki.
hatime:
son söz.
hatve:
adım, aşama.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda, yüksek
bilgi.
hizmet:
bir uğurda çalışma, çaba-
lama.
huzur-i daimî:
kendisini her an
Allah’ın huzurunda hissetmek.
idam:
yok olma.
ilim:
bilgi.
istihdam:
hizmet ettirme, çalıştır-
ma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kadir-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
yaratılmış olan her şey, evren.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
Mahbub-i Hakikî:
gerçek doğru
sevgili olan Allah.
mahkûm:
hüküm giymiş, mec-
bur, zorunluluk.
mâşuk-i mecazî:
gerçek sevgiye
lâyık olmadığı hâlde âşık olunan
şeyler.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma.
mecbur:
zorunlu.
mevcudat:
var olan her şey,
yaratılmışlar, varlıklar.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan hayırlı işler-
den alıkoyan güç.
nisyan-ı mutlak:
mutlak nisyan,
yokluğa, karanlığa hiçliğe mah-
kûm olma.
nokta:
konu ile ilgili önemli
bölüm.
sarf-ı nazar:
saymama, dikkate
almama.
şatahat:
dengesiz, ölçüsüz sözler.
şefkat:
içten ve karşılıksız sevgi,
merhamet.
şeriat:
Allah’ın emri, İlâhî
kanun.
tahayyül etme:
hayale getir-
me.
tarik:
yol.
tefekkür:
kişinin kendi nef-
sinin ve yaratıcının sırlarına
erebilmesi için, iç dünyasına
eğilerek derin düşünceye dal-
ması, yaratılışın ve yaratıl-
mışın üzerinde gönül gözüyle
temaşalarda bulunarak yara-
tıcıya yönelmesi, gönülle
düşünüş.
umumî:
genel, bütün.
zahir:
açık.
zan:
sanma.
zeval:
sona erme, yok olma.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 780 | Mektubat
1.
Ondan başka mevcut yoktur.
2.
Ondan başka şahit olunan yoktur.
1...,770,771,772,773,774,775,776,777,778,779 781,782,783,784,785,786,787,788,789,790,...1086
Powered by FlippingBook