•
Dokuzuncusu:
seyrüsülûk-i kalbî ile ve mücahede-i
ruhî ile ve terakkiyat-ı maneviye ile, insan-ı kâmil olmak
için çalışmak; yani hakikî mü’min ve tam bir Müslüman
olmak; yani, yalnız sûrî değil, belki hakikat-i imanı ve ha-
kikat-i İslâmı kazanmak; yani, şu kâinat içinde ve bir ci-
hette kâinat mümessili olarak, doğrudan doğruya kâina-
tın Hâlık-ı zülcelâl’ine abd olmak ve muhatap olmak ve
dost olmak ve halil olmak ve âyine olmak ve ahsen-i tak-
vimde olduğunu göstermekle, benîâdemin melâikeye
rüçhaniyetini ispat etmek; ve şeriatın imanî ve amelî ce-
nahlarıyla makamat-ı âliyede uçmak ve bu dünyada sa-
adet-i ebediyeye bakmak, belki de o saadete girmektir.
(1)
o
º«
p
µ n
?r
G o
º«
p
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
f p
G =É n
æ n
à r
ªs
?n
Y É n
e s
’ p
G B É '
æn
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
p
Ör
£o
?r
dGn
h p
Qƒo
°üo
©r
dG p
q
?o
c
?
p
a p
ôn
Ñr
cn
’r
G p
çr
ƒn
¨r
dG n
¤n
Y r
ºu
?n
°Sn
h p
q
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
p
¬p
àn
jn
’n
h o
án
ªr
°ûp
M r
än
ôn
gÉn
¶n
J …
p
òs
dn
G m
ós
ªn
ëo
e Én
fp
óp
q
«°n
S p
Qƒo
gt
ódG p
q
?o
c?
p
a p
ºn
¶r
Yn
’r
G
p
q
?p
X ?
p
a p
äÉn
jn
’n
ƒr
dG t
?o
c
n
ên
Qn
ór
fp
Gn
h
p
¬p
LGn
ôr
©p
e ?
p
a
p
¬p
às
«p
Hƒo
Ñr
ën
e o
?Én
?n
en
h
@ n
Ú
p
e'
G n
Ú
p
©n
ªr
Ln
G
p
¬p
Ñr
ën
°Un
h
p
¬p
d'
G = '
¤n
Yn
h
p
¬p
LGn
ôr
©p
e
(2)
n
Ú
p
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q* o
ór
ªn
?r
Gn
h
®
Hâlık-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haşmet sahibi her şeyi yoktan
yaratan Allah.
halil:
samimî dost.
hamd:
övme, yüceltme.
haşmet:
ihtişam, heybet, gör-
kem.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılışta-
ki İlâhî gaye, fayda.
imanî:
imanla ilgili.
insan-ı kâmil:
kâmil, mükemmel
insan.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
yaratılmış olan her şey, evren.
kutup:
Allah’ın iradesini temsil
ettiğine inanılan, Allah dostlarının
(velîlerin) en büyüğü, hakikat-i
Muhammedîye mazhar olan kişi.
mahbubiyet:
sevilecek hâlde bu-
lunma, sevilen.
mahsus:
has.
makam:
yer; mevki.
makamat-ı âliye:
yüce makam-
lar.
medetkâr:
imdada yetişen.
melâike:
melekler.
Miraç:
Hz. Muhammed Efendimi-
zin, Recep ayının 27.gecesinde
Cenab-ı Hakkın huzuruna ruhen,
cismen, hâlen çıkması mu’cizesi.
muhatap olmak:
hitap etmek,
konuşmak.
mücahede-i ruhî:
ruhen müca-
hede içinde oluş.
mümessil:
temsilci.
mü’min:
inanan, iman eden.
Müslüman:
İslâm dininden olan.
noksan:
eksiklik.
rüçhaniyet:
üstün olma hâli.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
salât:
Hz. Muhammed’e, ashabı-
na, ailesine Allah’ın rahmet ve
mağfiretini, meleklerin istiğfarını
ve mü’minlerin dualarını dileme.
selâm:
selâmet, esenlik.
Seyr-i sülûk-i kalbi:
kalben ma-
nevî yolda gitme, ilerleme.
sûrî:
görünüşte olan.
şeriat:
Allah’ın emri, İlâhî kanun.
tenzih etme:
Allah’ı her türlü ek-
sik ve noksandan uzak ve yüce
tutma.
terakkiyat-ı manevî:
manevî
ilerleme, yükselme.
tezahür etme:
zuhur etme, gö-
rünme.
velâyet:
velîlik, Allah dostluğu.
abd:
kul.
ahsen-i takvim:
insana Allah
tarafından verilen en güzel ve
en mükemmel biçim, görü-
nüş.
âl:
aile, soy.
ameli:
uygulamalı, pratik.
âmin:
“Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında du-
anın sonunda söylenir.
ashap:
Sahabeler.
asır:
yüzyıl.
âyine:
ayna.
benîâdem:
insan oğlu.
cenah:
taraf, kısım.
cihet:
yön.
hakikat-i iman:
imanın esası,
mahiyeti, gerçeği.
hakikat-i islâm:
İslâmın esa-
sı, mahiyeti, gerçeği.
hakikî:
gerçek.
Mektubat | 775 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
2.
Allah’ım! Her asırda en büyük medetkâr, her devirde en büyük kutup olan, velâyetinin haş-
meti ve mahbubiyetinin makamı Miracında tezahür eden, bütün velâyetler onun Miracının
gölgesi altında bulunan Efendimiz Muhammed’e, onun bütün Âl ve Ashabına salât ve se-
lâm eyle. Âmin. Hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.