muhafaza ettiren, İstanbul’da beş yüz yerde fışkıran en-
var-ı tevhit ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mü-
him bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki
tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve
marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cû-
şuhuruşlarıdır.
İşte, ey akılsız hamiyetfüruşlar ve sahtekâr milliyetper-
verler! tarikatin, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini
çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.
DÖRDÜNCÜ teLVİH
Meslek-i velâyet çok kolay olmakla beraber çok müş-
külâtlıdır, çok kısa olmakla beraber çok uzundur, çok
kıymettar olmakla beraber çok hatarlıdır, çok geniş ol-
makla beraber çok dardır. İşte bu sırlar içindir ki, o yol-
da sülûk edenler bazen boğulur, bazen zararlı düşer, ba-
zen döner başkalarını yoldan çıkarır.
ezcümle, tarikatte “seyr-i enfüsî” ve “seyr-i afakî” ta-
birleri altında iki meşrep var.
enfüsî meşrebi, nefisten başlar, hariçten gözünü çeker,
kalbe bakar, enaniyeti deler geçer, kalbinden yol açar,
hakikati bulur; sonra afaka girer. o vakit afakı nuranî gö-
rür. Çabuk o seyri bitirir. enfüsî dairesinde gördüğü ha-
kikati, büyük bir mikyasta onda da görür. turuk-i hafiye-
nin çoğu bu yol ile gidiyor. Bunun da en mühim esası,
enaniyeti kırmak, hevayı terk etmek, nefsi öldürmektir.
mühim:
önemli.
müşkülât:
müşküller, zorluklar.
nefis:
kendi, şahıs; insanı kötülü-
ğe ve maddî zevk ve isteklere
sevk eden kuvvet.
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
sahtekâr:
sahteci, hilekâr.
seyir:
ilerleyiş, gidiş.
seyr-i afakî:
manevî olarak ilerle-
me için dış âlemdeki delil ve va-
sıtalarla yapılan yolculuk.
seyr-i enfüsî:
nefsin iç âleminde-
ki delil ve vasıtalarla ilerleme, ol-
gunlaşma usulü, yolculuğu.
seyyiat:
kötülükler, günahlar.
sır:
gizli hakikat.
sülûk etmek:
bir yola girmek,
nefsi düzeltmek ve Allah’a mane-
vî olarak yaklaşmak amacıyla ta-
savvuf yoluna gitme.
tabir:
ifade, söz.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için, şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
telvih:
açıklama, işaret edip gös-
terme.
terk etmek:
bırakmak, vazgeç-
mek.
turuk-i hafiye:
zikirleri gizliden
kalble yapan tarikatler, Nakşi-
bendîlik gibi.
vakit:
zaman.
afak:
gözle görülen âlem, dış
dünya.
cûşuhuruş:
coşup taşma.
ehl-i iman:
inananlar, Allah’a
ve Allah’tan gelen her şeye
inanan kimseler, mü’minler.
enaniyet:
kendini beğenme,
benlik, gurur.
enfüsî:
nefse ait, iç dünyamı-
za ait.
envar-ı tevhit:
tevhit nurları,
Allah’ın birliğini gösteren nur-
lar.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak, örneğin.
hakikat:
gerçek.
hamiyetfüruş:
hamiyetli ol-
duğunu göstermeye çalışan,
fedakârlık taslayan.
hariç:
dışarısı.
hasene:
iyilik, güzellik.
hatar:
tehlike.
hayat-i içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
heva:
faydasız ve gelip geçici
istek, arzular.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kuvvet-i imaniye:
iman kuv-
veti.
marifet-i İlâhiye:
Allah’ı bil-
me ve tanıma.
merkez-i İslâmiye:
İslâmiye-
tin merkezi.
meslek-i velâyet:
velîlik
mesleği, manevî mertebeler
aşarak, Allah’ın dostluğunu
elde etme.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
yol.
mikyas:
ölçü, derece, nispet.
milliyetperver:
milletini se-
ven.
muhabbet-i ruhaniye:
ruha-
nî, manevî sevgi.
muhafaza etmek:
korumak.
Mektubat | 755 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup