Mektubat - page 748

deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın din-i ha-
kikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan ha-
miyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve
“Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o dec-
cal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın riyaseti altın-
da öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kur-
taracak.
Şu mühim sır pek uzundur. Başka yerlerde bir nebze
bahsettiğimizden burada bu kısa işaretle iktifa ediyoruz.
YeDİNCİ İŞaRet
Yani, üçüncü sual:
Diyorlarki
: “senin eski zamanda-
ki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın, şim-
diki tarzda değil. Hem Avrupa’ya karşı İslâmiyeti müda-
faa eden mütefekkirîn tarzında gitmiyorsun. neden eski
said vaziyetini değiştirdin? neden manevî mücahidîn-i
İslâmiye tarzında hareket etmiyorsun?”
Elcevap
: eski said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i be-
şeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen
kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyor-
lar, bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturla-
rını, fünun-i müspete suretinde lâyetezelzel teslim edi-
yorlar; o suretle, İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremi-
yorlar. Âdeta, kökleri çok derin zannettikleri hikmetin
dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar. Bu
tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir
derece tenzil etmek olduğundan, o mesleği terk ettim.
âdeta:
sanki.
bahsetme:
konuşma, söz etme.
beşer:
insanlık.
cemaat:
topluluk.
cemiyet:
topluluk, toplum.
Deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapaca-
ğı hadis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
derece:
miktar, ölçü.
din-i hakikî:
gerçek din.
düstur:
kanun, kaide, prensip.
fedakâr:
feda eden, şahsî menfa-
atlerini hiçe sayan, kendini bir ga-
yeye adayan.
felsefe-i beşeriye:
insanların ge-
liştirdikleri fikir, felsefe.
fünun-i müspet:
müspet fenler,
pozitif ilimler, deneysel bilimler.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hamiyetkâr:
gayretli, gayret ve
çaba gösteren.
hikmet:
felsefe, akıl.
hikmet-i avrupaiye:
Avrupa dü-
şüncesi, Avrupa felsefesi.
iktifa:
kâfi görme, yetinme.
inkâr-ı ulûhiyet:
Cenab-ı Allah’ı
inkâr fikri, düşüncesi.
İsevî:
Hz. İsa’nın dininden
olanlar.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
kıymet:
değer.
komite:
heyet.
lâyetezelzel:
sarsılmaz, par-
çalanmaz.
lâyık:
uygun, yakışır.
manevî:
manaya ait, manevî
yönden.
meslek:
gidiş, tutulan yol.
mübareze:
kavga, dövüşme.
mücahedat:
mücahedeler,
mücadele ve hizmet.
mücahidîn-i İslâmiye:
İslâm
için gayret gösterenler, cihad
edenler.
müdafaa:
savunma.
müdafaat:
savunmalar.
mühim:
önemli.
Müslüman:
İslâm dininden
olan.
mütefekkir:
düşünür.
mütefekkirîn:
düşünürler.
nam:
ad, isim.
nebze:
bir parça.
riyaset:
reislik, başkanlık.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat, yetenek, tecrübe ve sez-
gi yardımıyla kavranabilen en
ince ve en zor yanı.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
takviye etme:
kuvvetlendir-
me, sağlamlaştırma.
tarz:
biçim, şekil; usul, üslûp.
tenzil etme:
indirme, düşür-
me.
terk etme:
bırakma.
teslim:
doğrulama.
ünvan:
ad.
vaziyet:
durum, hâl.
zan:
sanma.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 748 | Mektubat
1...,738,739,740,741,742,743,744,745,746,747 749,750,751,752,753,754,755,756,757,758,...1086
Powered by FlippingBook