evet, şu kâinatta insan bir fihriste-i camia olduğundan,
insanın kalbi binler âlemin harita-i maneviyesi hükmün-
dedir. evet, insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telg-
raf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâina-
tın bir nevi merkez-i manevîsi olduğunu gösteren hadsiz
fünun ve ulûm-i beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetin-
deki kalbi dahi, hadsiz hakaik-ı kâinatın mazharı, medarı,
çekirdeği olduğunu had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâ-
yetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar gösteriyorlar.
İşte, madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir,
çekirdek hâletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını ta-
zammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin
aletleri ve çarkları içinde derç edilmiştir; elbette ve her
hâlde, o kalbin Fâtır’ı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve
tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve ha-
reketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş;
elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek
için en büyük vasıta, velâyet meratibinde zikr-i İlâhî ile
tarikat yolunda hakaik-ı imaniyeye teveccüh etmektir.
İkİNCİ teLVİH
Bu seyrüsülûk-i kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin mif-
tahları ve vesileleri, zikr-i İlâhî ve tefekkürdür. Bu zikir ve
fikrin mehasini tadat ile bitmez. Hadsiz fevaid-i uhreviye-
den ve kemalât-ı insaniyeden kat-ı nazar, yalnız şu dağ-
dağalı hayat-ı dünyeviyeye ait cüz’î bir faydası şudur ki:
Her insan, hayatın dağdağasından ve ağır tekâlifinden
bir derece kurtulmak ve teneffüs etmek için, herhâlde bir
mak.
kemalât-i insaniye:
insana ait
mükemmellikler, olgunluklar.
mahiyet:
iç yüz.
mazhar:
göründüğü yer.
medar:
dayanak noktası, sebep.
mehasin:
güzellikler.
meratip:
mertebeler, dereceler.
merkez-i manevî:
manevî mer-
kez.
miftah:
anahtar.
misillü:
gibi, benzeri.
nevi:
çeşit.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
seyrüsülûk-i kalbî:
kalb yoluyla
manevî makamlarda İlâhî haki-
katlere ulaşmak için bir rehberin
öncülüğünde çıkılan manevî eği-
tim yolu.
şecere-i azîme:
büyük ağaç.
tadat:
sayma.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için, şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tavır:
tutum, durum.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma.
tefekkür:
varlıklar üzerinde, Al-
lah’ı tanımayı sonuç verecek şe-
kilde derin düşünme.
tekâlif:
teklifler, sorumluluklar.
telvih:
önemli açıklama.
telvihat:
önemli açıklamalar.
teneffüs etmek:
yorgunluk gi-
dermek için kısa dinlenme.
teveccüh:
yönelme.
uhrevî:
ahirete dair.
ulûm-i beşeriye:
insan aklına da-
yalı ilimler; beşerî ilimler.
vasıta:
aracı, araç.
vaziyet:
durum.
velâyet:
velîlik, Allah dostluğu.
vesile:
vasıta.
zikir:
çeşitli şekillerde Esma-i
Hüsnayı söyleme, belli zamanlar-
da belli duaları belli miktarda ve
belli şekilde okuma.
zikr-i İlâhî:
Allah’ı zikretmek.
alet:
araç, aygıt.
bilfiil:
yaparak, yapmakla.
bilkuvve:
düşünce hâlinde,
potansiyel olarak.
cihazat:
cihazlar, azalar.
cüz’î:
küçük.
dağdağa:
gürültü, boş yere
telâş ve zorluklar.
derç edilme:
yerleştirme.
derece:
miktar, ölçü.
dimağ-ı insanî:
insanın belle-
ği, beyni.
ebedî:
sonsuz.
ehl-i velâyet:
velî olanlar; Al-
lah’ın dostluğunu kazananlar.
faide:
fayda.
Fâtır:
benzersiz ve harika
şeyleri yaratan, her şeyi farklı
fıtratlarda yaratan Allah.
fevaid-i uhreviye:
ahiret için
faydalar; ahirete dair faydalar.
fihriste-i camia:
kapsamlı
fihriste, liste.
fikir:
derin düşünce.
fünun:
fenler, fen ilimleri.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik-ı imaniye:
iman haki-
katleri.
hakaik-ı kâinat:
kâinat haki-
katleri, gerçekleri.
hâlet:
hâl, suret.
hareket-i ruhaniye:
ruhanî
seyir ve hareket.
harita-i maneviye:
manevî
harita.
haşmet:
ihtişam, heybet.
hayat-ı dünyeviye:
dünya
hayatı.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
inkişaf:
açığa çıkma, keşfo-
lunma.
irade etme:
dileme, isteme.
kâinat:
âlem.
kat-ı nazar:
dikkate alma-
Mektubat | 751 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup