Bu meşrebin esasını ve mahiyetini, nokta risalesinde
ve bir kısım sözlerde ve Mektubatta bir derece beyan et-
tiğimizden, onlara iktifaen, şurada o mühim meşrebin
ehemmiyetli bir vartasını beyan edeceğiz. Şöyle ki:
o meşrep, daire-i esbaptan geçip, terk-i masiva sırrıy-
la mümkinattan alâkasını kesen ehass-ı havassın istiğ-
rak-ı mutlak hâletinde mazhar olduğu salih bir meşrep-
tir. Şu meşrebi, esbap içinde boğulanların ve dünyaya
âşık olanların ve felsefe-i maddiye ile tabiata saplananla-
rın nazarına ilmî bir surette telkin etmek, tabiat ve mad-
dede onları boğdurmaktır ve hakikat-i İslâmiyeden uzak-
laştırmaktır. Çünkü, dünyaya âşık ve daire-i esbaba bağ-
lı bir nazar, bu fânî dünyaya bir nevi beka vermek ister.
o dünya mahbubunu elinden kaçırmak istemiyor, vah-
detülvücut bahanesiyle ona bir bâkî vücut tevehhüm
eder; o mahbubu olan dünya hesabına ve beka ve ebe-
diyeti ona tam mal etmesine binaen, bir ma’budiyet de-
recesine çıkarır, neuzübillâh, Allah’ı inkâr etmek vartası-
na yol açar.
Şu asırda maddiyyunluk fikri o derece istilâ etmiş ki,
maddiyatı her şeye merci biliyorlar. Böyle bir asırda, has
ehl-i iman, maddiyatı idam eder derecesinde ehemmi-
yetsiz gördüklerinden, vahdetülvücut meşrebi ortaya atıl-
sa, belki maddiyyunlar sahip çıkacaklar, “Biz de böyle di-
yoruz” diyecekler. Hâlbuki, dünyada meşarip içinde,
maddiyyunların ve tabiatperestlerin mesleğinden en
uzak meşrep, vahdetülvücut meşrebidir. Çünkü, ehl-i
vahdetülvücut, o kadar vücud-i İlâhîye kuvvet-i iman ile
inanmamak.
istiğrak-ı mutlak:
aşk-ı İlâhî ile
bütünüyle kendinden geçmek.
istilâ etmek:
kaplama, ele geçir-
me, hâkim olma.
kısım:
takım.
kuvvet-i iman:
iman kuvveti.
ma’budiyet:
ma’budluk, ilâhlık.
maddiyat:
maddî ve cismanî şey-
ler.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna, sonradan yaratıl-
mamış bulunduğuna inananlar,
maddeciler, materyalistler.
mahbup:
sevgili.
mahiyet:
iç yüz, nitelik, özellik.
mazhar olmak:
nail olma, şeref-
lenme, kavuşma.
merci:
merkez, kaynak.
meslek:
gidiş, tutulan yol.
meşarip:
meşrepler, yollar, me-
totlar.
meşrep:
yol, hareket tarzı, tutum,
tutum.
mühim:
önemli.
mümkinat:
yaratılanlar, olması
imkân dahilinde olan şeyler.
nazar:
bakış, dikkat.
neuzübillâh:
Allah korusun.
nevi:
çeşit, tür.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe ve sezgi yardımıyla kav-
ranabilen en zor ve en ince yanı.
suret:
biçim, tarz, şekil.
tabiat:
maddî âlem, canlı ve can-
sız bütün varlıklar.
tabiatperest:
kâinattaki varlıkla-
rın ve hâdiselerin faili olarak tabi-
atı kabul eden, Allah’a inanma-
yan, tabiatçı.
telkin etmek:
fikir aşılamak.
terk-i masiva:
Allah’tan başka
her şeyi, yaratılanları terk etme.
tevehhüm etme:
zannetme, ku-
runtuya kapılma.
vahdetülvücut:
Allah’tan başka
varlık kabul etmeyen, diğer var-
lıkları bir çeşit gölge gibi kabul
eden görüş
varta:
büyük tehlike.
vücud-i İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
varlığı.
vücut:
varlık.
alâka:
ilişki, bağ, ilgi.
asır:
yüzyıl.
âşık:
bir şeye tutkun, çok aşı-
rı seven.
bahane:
bir şeyin gerçek se-
bebi gizlenerek ileri sürülen
sözde sebep.
bâkî:
ebedî, daimî, devamlı.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, de-
vamlılık.
beyan etme:
anlatma, izah
etme, açıklama.
binaen:
-den dolayı, dayana-
rak.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si.
derece:
mertebe, basamak,
ölçü.
ebediyet:
sonsuzluk.
ehass-ı havas:
seçkinlerin en
seçkini, ileri gelenlerin en
başta olanı.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i iman:
inananlar, Allah’a
ve Allah’tan gelen her şeye
inanan insanlar, mü’minler.
ehl-i vahdetülvücut:
“Al-
lah’tan başka mevcut yoktur”
diyenler.
esas:
asıl, temel.
esbap:
sebepler.
fânî:
ölümlü, geçici.
felsefe-i maddiye:
her şeyi
maddede arayan ve kabul
eden anlayış.
fikir:
düşünce.
hakikat-i İslâmiye:
İslâmiyet
hakikatleri,.
hâlbuki:
oysa ki.
hâlet:
hâl, suret.
has:
seçkin.
idam etme:
yok etme.
iktifaen:
yeterli görerek.
ilmi:
ilim ile ilgili.
inkâr etmek:
reddetmek,
Mektubat | 761 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup