hatta madum tasavvur etmek, yalnız cilve-i esma-i İlâhi-
yeye hayalî bir âyine vaziyeti vermek kadar ileri gider.
İşte bu meşrebin ehemmiyetli bir hakikati var ki: Va-
cibü’l-Vücud’un vücudunu iman kuvvetiyle ve yüksek bir
velâyetin hakkalyakîn derecesinde inkişafıyla, vücud-i
mümkinat o derece aşağıya düşer ki, hayal ve ademden
başka onun nazarında makamları kalmaz; âdeta Vaci-
bü’l-Vücud’un hesabına kâinatı inkâr eder.
Fakat bu meşrebin tehlikeleri var. en birincisi şudur ki:
erkân-ı imaniye altıdır. İman-ı billâhtan başka, iman-ı
bilyevmilahir gibi rükünler var. Bu rükünler ise, mümki-
natın vücutlarını ister. o muhkem erkân-ı imaniye hayal
üstünde bina edilmez. onun için, o meşrep sahibi, âlem-
i istiğrak ve sekirden âlem-i sahve girdiği vakit, o meşre-
bi beraber almamak gerektir ve o meşrebin muktezasıyla
amel etmemek lâzımdır. Hem, kalbî ve hâlî ve zevkî olan
bu meşrebi, aklî ve kavlî ve ilmî suretine çevirmemektir.
Çünkü, kitap ve sünnetten gelen desatir-i akliye ve kava-
nin-i ilmiye ve usul-i kelâmiye o meşrebi kaldıramıyor, ka-
bil-i tatbik olamıyor. onun için, Hulefa-i raşidînden ve
eimme-i Müçtehidînden ve selef-i salihînin büyüklerin-
den, o meşrep sarihan görünmüyor. demek, en âlî bir
meşrep değil. Belki yüksek, fakat nakıs; çok ehemmiyet-
li, fakat çok hatarlı; çok ağır, fakat çok zevklidir. o zevk
için ona girenler, ondan çıkmak istemiyorlar; hodgâmlık
ile, en yüksek mertebe zannediyorlar.
adem:
yokluk, hiçlik.
âdeta:
sanki.
aklî:
akla dayanan.
âlem-i istiğrak:
kişinin kendin-
den geçip daldığı âlem, manevî
sarhoşluk âlemi.
âlem-i sahve:
ayıklık âlemi, yeni-
den kendine geliş hâli.
âlî:
yüce, yüksek.
amel etmemek:
fiil, iş yapma-
mak.
âyine:
ayna.
bina etmek:
yapmak, kurmak.
cilve-i esma-i İlâhiye:
Allah’ın
isimlerinin cilvesi, tecellileri, yan-
sımaları.
derece:
ölçü, mertebe, basamak.
desatir-i aklî:
aklın kaideleri ve
prensipleri.
ehemmiyet:
önem.
eimme-i Müçtehidin:
müçtehit-
lerden olan imamlar.
erkân-ı imaniye:
imana ait esas-
lar.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakkalyakîn:
yaşayarak bilme,
bilginin en kesin hâli.
hâli:
hâl ve davranışla ilgili.
hatar:
tehlike.
hayal:
zihinde kurulan şey.
hayali:
hayalle ilgili.
hodgâm:
bencil.
Hulefa-i Raşidîn:
doğru yolda
olan dört büyük halife.
ilmi:
ilim ile ilgili.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanmak.
iman-i bilyevmilahir:
ahiret gü-
nüne iman.
inkâr etme:
reddetme, inanma-
ma.
inkişaf:
görülme, açığa çıkma.
kabil-i tatbik:
uygulanabilir.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kavanin-i ilmiye:
ilmin kanunları.
kavli:
sözle alâkalı, sözlü olarak.
madum:
yok, ölü.
makam:
yer, mevki.
mertebe:
derece, basamak.
meşrep:
hareket tarzı, yol,
metot.
muhkem:
sağlam, kuvvetli.
mukteza:
gereken.
mümkinat:
yaratılanlar, ol-
ması imkân dahilinde olan
şeyler.
nakıs:
noksan, kusurlu.
nazar:
bakış, dikkat.
rükün:
temel direk, esas.
sarihan:
açıkça.
sekir âlemi:
kendinden geçiş.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet
ve Cemaatin ilk rehberleri ve
ashap ile Tabiînin ileri gelen-
leri ile ilk devir İslâm büyük-
leri.
suret:
biçim, görünüş.
sünnet:
Hz. Muhammed’in
Müslümanlara örnek olan
mübarek söz, fiil ve emirleri.
tasavvur etmek:
zihinde şe-
killendirme, göz önüne getir-
me.
usul-i kelâmiye:
hikmet ve
mantık esasları ile, İman ve
İslâmiyetin doğruluğundan ve
hakkaniyetinden bahseden
ilmin usulü.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı baş-
kasının varlığına bağlı değil,
kendinden olup ezelî ve ebe-
dî olan Allah (c.c.).
vaziyet:
durum, hâl, yol.
velâyet:
velîlik, Allah dostlu-
ğu.
vücud-i mümkinat:
yaratıl-
mış olanların varlığı; kâinatın
varlığı; imkân dairesindekile-
rin varlığı.
vücut:
varlık.
zan:
sanma.
zevkî:
zevkle ilgili.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 760 | Mektubat