bir cemaat-i beşeriyenin ifsadat-ı azîmesi içinde nasıl ıs-
lah eder? eğer Mehdînin bütün işleri harika olsa, şu dün-
yadaki hikmet-i İlâhiyeye ve kavanin-i âdetullaha muha-
lif düşer. Bu Mehdî meselesinin sırrını anlamak istiyo-
ruz.”
Elcevap
: Cenab-ı Hak, kemal-i rahmetinden, şeriat-ı
İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, her bir
fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit
veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-i azam veya bir mür-
şid-i ekmel veyahut bir nevi mehdî hükmünde mübarek
zatları göndermiş, fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş,
din-i Ahmedîyi (
AsM
) muhafaza etmiş.
Madem âdeti öyle cereyan ediyor; ahir zamanın en
büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehit,
hem en büyük bir müceddit, hem hâkim, hem mehdî,
hem mürşit, hem kutb-i azam olarak bir zat-ı nuranîyi
gönderecek ve o zat da ehl-i Beyt-i nebevîden olacaktır.
Cenab-ı Hak bir dakika zarfında “beynessema velarz”
âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede
denizin fırtınalarını teskin eder. Ve bahar içinde bir saat-
te yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fır-
tınasını icat eden kadîr-i zülcelâl, Mehdî ile de, âlem-i İs-
lâmın zulümatını dağıtabilir. Ve vaat etmiştir; vaadini el-
bette yapacaktır.
kudret-i İlâhiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır.
eğer daire-i esbap ve hikmet-i rabbaniye noktasında dü-
şünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki, “eğer
zulmalar, karışıklıklar.
izale:
giderme.
kadir-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kavanin-i âdetullah:
kâinatta iş-
leyen İlâhî kanunlar.
kemal-i rahmet:
rahmetin mü-
kemmelliği.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kudreti,
güç ve iktidarı.
kutb-i azam:
birçok Müslümanın
kendisine bağlandıkları büyük
evliyalardan zamanın en büyük
mürşidi; en büyük kutup.
lâyık:
uygun, münasip.
makul:
akla uygun.
mehdî hükmünde:
hidayete ve-
sile olan mehdî yerinde, değerin-
de.
Mehdî:
ahir zamanda tevhidi
esas alarak imanı muhafaza edip
İslâmiyeti hurafelerden ve
bid’alardan arındırarak zamanın
anlayışına göre yenileyecek olan
âlim ve önder zat.
mesele:
konu.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt.
muslih:
iyileştiren, düzelten.
mübarek:
feyizli, kutlu.
müceddit:
hadis-i şerifle, her asır
başında geleceği müjdelenen di-
nin yüksek hizmetkârı; dine yeni
bir tarzla yaklaşan, asrın şartları-
na göre ve ortaya atılan yeni şüp-
he ve taarruzlara karşı dini yo-
rumlayıp kuvvetlendiren büyük
âlim.
müçtehit:
içtihat eden, din âlim-
lerinin dini esaslar dahilinde
Kur’ân ve sünnete uygun bir şe-
kilde fikir ve görüş ortaya koy-
maları, hüküm vermeleri.
mürşid-i ekmel:
en mükemmel
ve kusursuz doğru yol gösterici.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren.
nevi:
çeşit, tür.
nokta:
yer, referans; konu, husus.
numune:
örnek.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yanı.
şeriat-ı İslâmiye:
İslâm şeriatı,
kanunları, İslâm dini.
teskin etme:
sakinleştirme, dur-
durma, dindirme.
vaat:
söz verme.
vuku:
meydana gelmek.
zat:
kişi.
zat-ı nuranî:
nuranî zat, nurlu şa-
hıs.
zulümat:
karanlıklar.
âdet:
usul, gelenek.
ahir zaman:
dünyanın son
zamanı ve son devresi; kıya-
met gününe yakın dönem.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri, dünya.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi.
beynessema velarz:
yerle,
gök arası.
cemaat-i beşeriye:
insan
topluluğu.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta ken-
disi olan büyüklük ve şeref
sahibi Allah.
cereyan etme:
geçmek, ol-
mak, akmak.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si, sahası.
din-i ahmedî:
Hz. Muham-
med’in getirdiği İslâm dini.
ebediyet:
sonsuzluk.
ehl-i beyt-i Nebevî:
Peygam-
berimizin ailesine mensup ve
onun neslinden olanlar.
elbette:
şüphesiz, her hâlde.
eser-i himayet:
koruma, hi-
maye etme eseri.
fesad-ı ümmet:
ümmetin fe-
sada girmesi, bozulması.
fesat:
bozukluk.
gayet:
son derece, çok.
hâkim:
hüküm sahibi.
halife-i zîşan:
şanlı halife.
harika:
olağanüstü.
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın hik-
meti, yaratılıştaki İlâhî gaye.
hikmet-i Rabbanî:
Cenab-ı
Hakkın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı oluşu.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ıslah:
iyileştirme, düzeltme.
icat etme:
vücuda getiren,
yoktan yaratan.
ifsadat-i azîme:
büyük bo-
Mektubat | 745 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup