Mektubat - page 709

ÜÇÜNCÜ DeSİSe-İ ŞeYtaNİYe
Tama
yüzünden çoklarını avlıyorlar.
kur’ân-ı Hakîm’in ayat ve beyyinatından istifaza etti-
ğimiz, kat’î bürhanlarla çok risalelerde ispat etmişiz ki,
meşru rızık iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil, bel-
ki acz ve iftikarın nispetinde geliyor. Bu hakikati göste-
ren hadsiz işaretler, emareler, deliller vardır.
Ezcümle
: Bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan eşcar
yerinde durup, onların rızıkları onlara koşup geliyor.
Hayvanat, hırs ile rızıklarının peşinde koştuklarından,
ağaçlar gibi mükemmel beslenmiyorlar.
Hem, hayvanat nev’inden balıkların, en aptal, iktidar-
sız ve kum içinde bulunduğu hâlde, mükemmel beslen-
mesi ve umumiyetle semiz olarak görünmesi; maymun
ve tilki gibi zeki ve muktedir hayvanat suimaişetinden
alîz ve zayıf olması gösteriyor ki, vasıta-i rızık, iktidar de-
ğil, iftikardır.
Hem, insanî olsun, hayvanî olsun, bütün yavruların
hüsnümaişeti ve süt gibi hazine-i rahmetin en lâtif bir
hediyesi, umulmadık bir tarzda, onlara zaaf ve aczlerine
şefkaten ihsan edilmesi; ve vahşî canavarların dıyk-ı ma-
işetleri dahi gösteriyor ki, vesile-i rızk-ı helâl acz ve ifti-
kardır, zekâ ve iktidar değildir.
Hem dünyada, milletler içinde şiddet-i hırs ile meşhur
olan Yahudi milletinden daha ziyade rızık peşinde koşan
olmuyor. Hâlbuki, zillet ve sefalet içinde en ziyade su-
imaişete onlar maruz oluyorlar. onların zenginleri dahi
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
nevi:
çeşit, tür.
nispet:
ölçü, oran.
rızık:
yiyecek, içecek şey.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
sefalet:
sefillik, aşağılık.
semiz:
iri, besili.
suimaişet:
geçimin kötü oluşu,
zor ve kötü şekilde geçinebilme.
şefkaten:
şefkat ederek, acıyıp
merhamet ederek.
şiddet-i hırs:
arzu ve isteklerin
şiddeti.
tama:
hırsla isteme.
tarz:
biçim, suret.
umumiyet:
umumîlik, genellik.
vahşî:
yabanî.
vasıta-i rızık:
rızık vasıtası, vesi-
lesi.
vesile-i rızk-ı helâl:
helâl rızık
vesilesi.
Yahudi:
İbranî ve İsrailî kavimle-
rinden bir ırk.
zaaf:
zayıflık.
zaif:
zayıf, güçsüz.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
zillet:
hakirlik, horluk, alçaklık.
ziyade:
çok, fazla.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
alîz:
zayıf, cılız.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
beyyinat:
beyyineler, deliller.
bürhan:
delil.
delil:
emare, bürhan, belirti.
derece:
mertebe, ölçü.
desise-i şeytaniye:
şeytanın
hilesi, aldatması.
dıyk-ı maişet:
geçim darlığı.
emare:
alâmet, işaret.
eşcar:
ağaçlar, bitkiler.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak, özetle.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hâl:
durum.
hayvanat:
hayvanlar.
hayvanî:
hayvanla ilgili.
hazine-i rahmet:
Allah’ın
rahmet hazinesi.
hediye:
armağan.
hırs:
aç gözlülük, tamahkâr-
lık.
hüsnümaişet:
güzel ve rahat
geçinme.
iftikar:
fakirliğini gösterme,
ihtiyaç sahibi olma, muhtaç
olma.
ihsan:
ikram, lütuf, bağış.
ihtiyar:
seçme, tercih.
iktidar:
güç yetme, kuvvet.
ispat:
doğruyu delil göstere-
rek meydana koyma.
istifaza etmek:
feyiz almak,
feyizlenmek.
kat’î:
kesin.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâtif:
hoş, güzel.
maruz olma:
tesir altında ol-
ma, uğrama.
meşhur:
tanınmış.
meşru:
şer’an caiz, helâl.
Mektubat | 709 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1...,699,700,701,702,703,704,705,706,707,708 710,711,712,713,714,715,716,717,718,719,...1086
Powered by FlippingBook