vatanı olan kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir suret-
te, ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.
Altıncısı
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küçük-
lüğünde, Halime-i sa’diye’nin yanında iken, Halime ve
Halime’nin zevcinin şahadetleriyle, güneşten rahatsız ol-
mamak için, çok defa üstünde bir bulut parçasının ona
gölge ettiğini görmüşler ve halka söylemişler ve o vakıa
sıhhatle şöhret bulmuş.
(1)
Hem, Şam tarafına on iki yaşında iken gittiği vakit, Bu-
heyra-i rahibin şahadetiyle, bir parça bulut, resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâmın başına gölge ettiğini gör-
müş ve göstermiş.
(2)
Hem yine bi’setten evvel, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, bir defa Hatice-i kübra’nın Meysere isminde-
ki hizmetkârıyla ticaretten geldiği zaman, Hatice-i küb-
ra, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başında iki
meleğin bulut tarzında gölge ettiklerini görmüş, kendi hiz-
metkârı olan Meysere’ye demiş. Meysere dahi Hatice-i
kübra’ya demiş: “Bütün seferimizde ben öyle görüyor-
dum.”
(3)
yedincisi
: nakl-i sahih ile sabittir ki: resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, bi’setten evvel, bir ağacın altın-
da oturdu; o yer kuru idi, birden yeşillendi. Ağacın dalla-
rı, onun başı üzerine eğilip kıvrılarak gölge yapmıştır.
(4)
Sekizincisi
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ufak
iken ebu talip’in evinde kalıyordu. ebu talip, çoluk ve
çocuğu ile, onunla beraber yerlerse karınları doyardı.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
bi’set:
Hz. Muhammed’in peygam-
berlikle görevlendirilmesi
ebrehe:
Hz. Muhammed’in doğu-
mundan elli gün kadar önce Kâ-
be’yi yıkmaya gelen Habeş Ordu-
su Kumandanı.
gaybî:
gözle görülmeyecek bir şe-
kilde.
Hatice-i kübra:
Hz. Hatice, en bü-
yük Hatice anlamında Hz. Pey-
gamberin ilk ve en büyük hanı-
mının sıfatı.
hizmetkâr:
hizmetçi.
kâbe-i Mükerreme:
büyük,
yüce, ulu Kâbe.
nakl-i sahih:
şüphe duyulma-
yan, kesinlikle doğru olan, ha-
ber bildirilmesi.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
sabit:
doğruluğu ispatlanmış,
kanıtlanmış.
sefer:
yolculuk, seyahat.
sıhhat:
sahihlik, doğruluk,
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şöhret bulma:
herkes tarafın-
dan bilinme.
tahrip:
harap etme, yıkma, kı-
rıp dökme.
ticaret:
alım satım.
vakıa:
olay.
zevç:
koca, eş.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 302 | Mektubat
1.
Kadı İyaz, Şifa, 1:368.
2.
Tirmizî, 4:3; Tabakat, 1:83, 101.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:368; Beyhakî, 2:65.
4.
Kadı İyaz, Şifa, 1: 368; Tirmizî, 45:97.